Düşer yapraklar, düşer sanki uzaklardan, gökyüzünde uzak bahçeler mi bozulmuş ne; düşerler gönülsüz doğanlar gibi.
Düşer geceleyin ağır yeryüzü de yalnızlığa, bütün yıldızlardan.
Biz hepimiz düşeriz. Düşer bu el, bak. Gör başka şeyleri de: bu, hepsinde.
Ama var biri, bu düşmeyi ellerinde tutar, sonsuz yumuşak.
Okuyucunun göz atacağı ( ve belki de okuyacağı ) şey benim özgürlüğe kaçışımdır.
Maalesef bu gerçek bir kaçış değildi.
Oysa ben öyle olmasını isterdim. Bu zihni ve fikri kaçış, yüksek duvarları ve demir parmaklıklarıyla Foça Hapishanesi' nden mümkün olan tek kaçış şekliydi. Eğer yapabilseydim, gerçek ve maddi kaçışa öncelik tanırdım.
"İzin ver keremli ellerime,
yarattığın şeylere dokunsun.
Sesini duymam için kulaklarımı keskinleştir.
Kavrayabilmem için hikmet ver bana,
Her yaprağını her taşa gizemli bir şekilde yerleştirdiğin öğretini.
Kuvvet istiyorum, fakat kardeşlerimi ezmek için değil,
Sadece en kötü düşmanımı-kendimi- yenmek için.
Tanrım, değiştiremeyeceğim şeylere dokunmak için bana güç ver,
Değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için de cesaret.
Bir de ikisini tefrik etmek için hikmet."
“Kötülüğe karşılık vermemek yalnızca, insanın kendisi için, kemâle ermesi için bu şekilde davranmasının gerekli oluşu sebebiyle değil, sadece karşılık vermemenin kötülüğü durdurması, onu kendi içine emip yayılmasına izin vermemesi sebebiyle de önemlidir.”