Yaban sadece "dünyanın korunması" değildir, o bizzat dünyanın kendisidir. Doğu ve Batı medeniyetleri uzun süredir vahşi doğayla kafa kafaya zıt gidiyor ve bugün gelişmiş uluslar sadece tek tek yaratıkları değil yeryüzünün tüm türlerini, tüm işleyişlerini yok edecek akılsız bir güce sahip. Bizim yabanla birlikte dört dörtlük ve yaratıcı bir biçimde yaşayabilecek bir medeniyete ihtiyacımız var...
Aslına bakarsanız sadeliğe, yerinde bir cüretkârlığa, iyi bir mizaha, şükrana, cömertçe çalışmaya ve oynamaya ve bolca yürümeye adanmış bir yaşam bizi hakiki varlık dünyasına ve onun bütünlüğüne yaklaştırır...
Yaban yerler geçici olarak azalıyor olabilir ama yabanıllık asla yok olup gitmeyecektir. Bir yabanıllık hayaleti tüm gezegenin üzerinde: özgün bitki örtüsünün milyonlarca mini micik tohumu bir Kuzey Kutbu kırlangıcının ayağındaki çamurda, kuru çöm kumlarında ya da rüzgarda saklı.
Gerçekten bir hayvan olduğunuza inanıyor musunuz? Şimdi okullarda bize bu öğretiliyor. Bu muhteşem bir bilgi: hayatım boyunca bu bilginin tadını çıkardım ve incelenip test edilecek bir şey olarak tekrar tekrar bu konuya dönüyorum. (...) Oysa çocukluklarından beri bu bilgiyi duyanların çoğu bunun tam olarak ne demeye geldiğini pek de içselleştiremiyor, muhtemelen kendilerini insanî olmayan dünyaya uzak hissediyor ve hayvan olduklarından emin olamıyor. Hayvandan daha üstün bir şey olduklarını hissetmek istiyor olabilirler. Bu gayet anlaşılır bir şey; diğer hayvanlar da "sadece hayvan" olmadıklarını hissetmeye ihtiyaç duyuyor olabilir. Ancak farklılıklarımızın altını çizmeden önce müşterek biyolojik varlığımızda paylaştığımız ortak zeminin üzerine düşünmeliyiz.