Bir Hareketin Anatomisi

Öznenin Ölümü

Ergün Yıldırım

Öznenin Ölümü Sözleri ve Alıntıları

Öznenin Ölümü sözleri ve alıntılarını, Öznenin Ölümü kitap alıntılarını, Öznenin Ölümü en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
“Siyasal iktidar, sosyal alanı doğrudan yönetmek yerine, sosyal alanın tek bir cemaat ya da grup tarafından yutulmasını, yönetilmesini ve kontrol edilmesini engellemelidir. Hukuk devleti ve insan hakları ilkelerinin koruyuculuğunu üstlenmelidir. Burada, siyasal öznenin özerkliğini koruması, kendisinin bir cemaat tarafından ele geçirilmesine izin vermemesi hayati önem taşımaktadır. Gülen’in cemaat yaklaşımı yukarıda bahsettiğimiz tekelleşme özelliğini içinde taşımaktadır. Hareket, pratiğine ve örgütsel yapısına baktığımızda, her çeşit çoğulculuğa karşı dışlayıcı bir tutum içindedir. Hoşgörü söylemine rağmen örgütlenme pratiklerinde derin bir tekelleşme vardır. Örneğin yayın alanında oluşan tekelleşme, yurt ve dershanelerdeki tekelleşme, hatta zeki öğrenciler üzerindeki tekelleşme bunu göstermektedir. Yine farklı cemaatlere karşı her zaman dışlayıcı ve kibirli bir tutumun varlığı da dikkat çekicidir. Bütün cemaatlerin üzerinde odaklandığı hizmet kavramını tekeline alarak kendine ‘hizmet hareketi’ adını vermek bile bu tekelleşme ve tekil olma arayışının bir örneğidir.”
“Gülen, sekülerleşmenin trajik uygulamalarıyla ortaya çıkan etik boşluğu çok iyi görmüştü. Şerif Mardin’in Kemalizmin çözemediğini söylediği etik sorununu keşfedenlerden biri de oydu. (…) (…) Gülen, Türk toplumunun katı sekülerleşme politikalarıyla beraber içine girdiği ahlak sorunun (Marx’ın ‘katı olan her şey buharlaşır’ görüşü Kemalist laiklik için de geçerlidir) ve metafizik yoksunluğun farkındadır. Bu sürecin getirdiği kimlik bunalımını gidermek için metafiziğe dayalı bir ahlak öngörür. Türk modernleşmesinin sert seküler politikalarıyla doğan ‘metafizik boşluk’un ve bunun gündelik hayatta insanın ahlak kimliğinde yol açtığı sorunların farkındadır. Bundan dolayı söz konusu metafizik boşluğu dolduracak bir ahlak önermesinde bulunur. Bunu kendi metafiziğini inşa ederek yapma çabasındadır. Ve bu yöndeki önerisi asketik ahlak ile temellenir. Asketik ahlak anlayışını bunun için inşa eder. (…) (…) Bireyin şahsi arzuları, hevesleri ve arayışları reddedilir. Bunlar bencillikle damgalanarak dava ve fedakarlık açısından zararlı görülür.”
Reklam
“Gülen, bu politik tutumu karşılığında hareketini büyütme imkânı elde etti. Sekiz yıllık kesintisiz eğitim politikası ile beraber ortaokul kısımları kapatılan ve ilahiyat dışındaki tüm fakültelere girişleri engellenen imam hatip liseleri bütün cazibelerini kaybetti. Bunun üzerine muhafazakâr toplumsal kesimler çocuklarının eğitimi için başka arayışlara girdiler. Sonuçta Gülen Hareketinin yurtları, dershaneleri ve özel kolejleri tek ve rakipsiz bir seçenek haline geldi. Yine imam hatip liseleri etrafında seferber olan “hayır ekonomisi”, Gülen Hareketinin okullarına ve kurumlarına doğru yön değiştirmeye başladı. Kurban derileri, zekât ve diğer hayırlar bu hareketin eğitim kurumlarına kanalize edildi. Hareketin kendisini ‘hizmet’ konusunda tekel haline getirmesi ile beraber bu daha da pekişti. Bütün İslami kesimler tarafından dini faaliyetler için kullanılan ‘hizmet’ kavramı Gülenciler tarafından sadece kendi hareketlerinin adı olarak kullanılmaya başlandı.”
" Senkretizm, birbirine ters olan inançların bir araya getirilmesidir. Çağdaş düşünürlerimizden İsmail Fenni Ertuğrul, Osmanlıca Felsefe Sözlüğü'nde senkretizme 'intihabiye mezhebi' der. Yani 'yamalı bohça mezhebi.' (...) (...)Gülen'in din anlayışı da bir senkretist harekettir. Çünkü çeşitli inançları kendi otantik bağlamından kopararak yeni bir karmaşa/alaşım ortaya çıkarmaya çalışır."
"Bazen şunu diyorum, kendilerini gerçek devlet yerine koyup gerçek devleti paralel görmeye başladılar. Önce küçük haksızlıklar yaptılar. Küçük haksızlıklar tepki görmeyince tekrar ettiler. Biz her şeyi yaparız ve kimse bir şey demez, Başbakan'ı alırız atarız, biz yaptık mı oluyor havasına kapıldılar." (Avcı, 2014)
“1970’li yıllar göç ve kentleşme, gecekondulaşma, arabesk kültür ve sağ – sol siyasi çatışmalarının yaygınlık kazandığı bir dönemdir. Plakların yerini daha yaygın bir biçimde kasetler almış, kasetler ve teypler her eve girmeye başlamıştır. Gülen Hareketi de bu değişimin içinde doğar. Arabesk kültürle ve kasetlerle örtüşen popüler kültürle bütünleşir. Gülen, kasetlerle Anadolu’nun köylerine kadar girer. Arabesk müziğin acı, kadere boyun eğme ve protest diliyle Gülen’in kasetlerdeki hitabet dili örtüşür. Gülen de ağlar, bağırır, gözyaşı döker ve daha sonra da onlara kurtuluş vaat eder.”
Reklam
“(…)Zaten bu hareketin kendi grup varlığı dışında demokratik taleplerde bulunan bir pratiğine de zor rastlanır. Örneğin başörtü eylemlerinde ya da üniversitelerde başörtüsüne özgürlük için toplanan imzalar ve yapılan çalışmalar içinde yer almamışlardı. Onlar her zaman sadece kendi grupları için çalıştılar ve bunun dışında hiçbir riske girmediler. (Aydınlar düzeyinde süren Abant Platformu toplantıları hariç). Medya çalışanlarının gözaltına alınmasından sonra meydanlarda özgürlük ve demokrasiden bahsetmeleri yine bunu da sadece cemaatleri için yaptıklarını gösteriyordu. Oysa demokrasi bir cemaat için lazım olsa dahi, onun evrensel tarzda talep edilmesi gerekirdi. Buna sahip olmadıkça bir kabile demokrasisi ile kendimizi kandırıp dururuz. Başka insanlara ve gruplara dokunamazsanız, salt düzeyde kendi grubunuzun haklarına yoğunlaşırsınız. Bu demokrasi anlayışı ile hiç kimse peşinizden gelmez, size inanmaz ve sizi ciddiye almaz.”
“Bu evlerde ve yurtlarda edinilen bilgiler ve gerçekleşen faaliyetlerle beraber insan özne olma kudretini kaybeder. Tamamıyla kolektivist bir varlığa dönüşür. Öznenin yokluğa karıştığı ve her şeyin hizmet kolektivizmine feda edildiği bir insan ortaya çıkar. Bundan dolayı hareketin mensupları, farklı meslekler ve farklı statülerde bulunsalar da hepsi aynı renk ve kokuyu taşıyan kişilerdir. Bu eğitim süreci yoğun bir izolasyon ile beraber gerçekleşmektedir. Işık evlerinde Altın Nesil yetiştirme çalışmalarının en önemli süreçlerinden birisi sosyal izolasyondur. Sosyal izolasyon, bireyin sosyal alandan uzaklaşması ya da kopmasıdır. İnsanın aile, akraba, aşiret, mahalle gibi doğal varlığından soyutlanarak yaşamasıdır. Gülen Hareketi, bireyleri, inşa ettiği sosyal yaşam alanına taşırken onları doğal sosyal varlık dünyalarından koparır. Keskin bir izolasyon yaşatır. İnsan aşamalı bir biçimde kendi doğal arkadaşlık, mahalle ve akrabalık çevresinden kopar. Kendisi için kurulan yapay sosyal ortama bu sayede taşınır. En sonunda ailesinden de kopar. Bunun en belirgin göstergelerinden birisi, zamanını, ilgisini ve duygularını tamamıyla grubun kolektif yaşam alanına vermeye başlamasıdır. Hatta kendi ailesi gider, Gülen ailesi gelir. (…) Birey bu kolektif yapı ile tamamıyla bütünleştiğinde, artık bütün kararları ‘baba’ rollerini en katı biçimde oynamaya yönelen abilere tabidir. Abiye göre okul tercih eder, abiye göre üniversite okur, abiye göre meslek tercihinde bulunur ve yine evleneceği kişiyi de abiye göre seçer.”
“Gülen’in ergenlik döneminde ve daha sonra yaşadığı bu zorlukları anlatmaktan büyük bir zevk aldığı görülmektedir. Bu sıkıntı ve zorlukları anlatarak büyük bir mücadele ve azim gösterdiği duygusunu etrafına yaymaya çalışır. Bu tutumuyla kendi otoritesini derinleştirmeye çalışır. (…) Gülen’in açlık, takibat, dışlanma, evsizlik gibi mahrumiyetler içinde geçen bu ergenliği onda önemli etkiler bırakır. Bu zor ve mahrumiyetlerle dolu ergenlik ciddi anlamda bilinmeyen duygular depolar içinde. Toplumsal, çevresel ve dünyevi anlamda mahrum kaldığına inandığı şeyler vardır. Bu sebeple bunlarla kuracağı ilişkide ciddi sorunlar yaşanabilecektir. Buradan ya güçlü bir hınç ya da güçlü bir sevgi doğar. Belki de zahiri sevgi ve bilinçaltı hınç gibi ikili bir kişiliktir bu. Nitekim zahiren derin bir uysallık ve sevgi görüntüsü veren Gülen, derin ve mahrem ilişkileriyle zorba ve öfkeli bir kişilik yansıtır.”
“Bauman, cemaatlerin bu saygı ve itibar sunma işlevini büyük bedellerle karşıladığını hatırlatmaktadır.”
Reklam
“Gülen şahs-ı manevi kavramı ile hareketin dayanışmacı ahlakını vurgulamaktadır. Bu kavramın anlamı, İslam’ın klasik tecrübesinden hareketle, inanan insanların aynı duygu, düşünce ve sevinç etrafında ortak bir hedefe doğru beraber olmasıdır. (…) Kendi mutluluğunu başkasının mutluluğunda bulmaktır. Tüm kişisel arayışlar, arzular bu şahs-ı maneviye yönelen hastalıklar olarak algılanmaktadır.”
“Özne olmak, bütün kolektivist yapılara karşı kendi benliğini korumaktır. Muhammed İkbal’in ‘faal benlik’ dediği özelliğe sahip olmak… Yani kendi başına karar verebilen, tercihlerde bulunabilen, öz saygısını koruyabilen bir insan olmak. Müslüman özne de faal benlik sahibi bir inanandır. Kendi benliğini tamamıyla komünalist yapılara terk ederek ‘sakat benlik’ haline gelen ve dolayısıyla sonunda öznenin ölmesi durumuna düşen bir varlık değildir.”
"Kolektivist ideolojilerin hiçbiri özneye hayat hakkı vermez. Bunların seküler ya da dinsel olması fark etmez. Sosyalizm de faşizm de bu kolektivist ideolojilerdendir. Öngördükleri toplum dünyası komünalisttir. İnsanın özne varlığını tehlikeli görürler. Ona hayat hakkı vermek istemezler. Bu seküler komünalizmler gibi dinsel komünalizmler de özneyi sevmez. Gülen Hareketi dinsel bir komünalizm tarzıdır. Bir dinsel kolektivizimdir. İnsanı kendi komünalist yapısı içine taşır ve onu tamamıyla kendisine benzetir. Chaplin'in Asri Zamanlar filmindeki fabrika çarklarının büyük dişleri arasında yokluğa karışan özne gibi...Burada da farklı bir fabrika çalışır. Komünalizm teknolojisidir bu. Bantları, çarkları ve dişleri vardır. İnsanı içine alarak şekillendirir. Ona bir standart verir. Burada özne yoktur artık. Özne ölür.
Sayfa 13 - TimaşKitabı okudu
Özne olmak, bütün kolektivist yapılara karşı kendi benliğini korumaktır.
18 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.