Hastalıkları, bilgisiz insanlar tarafından çoğunlukla yoğun mutsuzluk olarak yanlış şekilde tanımlanan depresiflerin ne denli acı çektiğini, son haftalarda kötü bir biçimde öğrenmek zorunda kalmıştı. Gerçekte öylesine derin bir ruhsal boşluğa düşüyordunuz ki sürekli bahsi geçen o meşhur battaniyeyi başınızın üstüne çekecek gücü dahi bulamıyordunuz. Güçsüzlük belirtilerini azaltan ilaçları ilk kez kullanan depresyon hastalarının intihara kalkışmasındaki nedenlerden biri de buydu. Bu ilaçlar onlara yaşamak için gerekli gücü vermek yerine, onu sonlandırmak için gereken cesareti sağlıyordu.
Ruhsal hastalıklardaki sorun, kendi kendinize teşhis koyamamanızdı. Beyninizi kendi beyninizle anlamaya çalışmak, tek kollu bir cerrahın kendi elini dikmeye çalışmasıyla aynı şeydi.
Bu mümkün değildi.
"Bir erkeğin bana uzun zamandır söylediği en güzel şey."
"Seni seviyorum mu?" diye sordu Konrad.
Emma başını salladı.
"Sana inanıyorum," dedi ve konuşmasına ara verip sözcüklerin üzerine düşündü.
Eh yani güzel ve tuhaf bir kitap… Bu kitabı okumamın sebebi dünyaca bilindik olması. Bu yüzden benim beklentim de baya yüksekti ama maalesef beklediğim gibi çıkmadı. Baştan heyecanla okudum ama sonrasında sıkıcı olmaya başladı. Evet - gerilim var mı? Var. Emma ya kötülük yapan o mu bu mu derken geriliyor insan ama biraz basit. Sadece biraz karmaşık... Ayrıca kitabın bazı yerlerinde düşünce, kurgu hataları var. Kısacası neden bu kadar popüler bir kitap hâla anlamış değilim.
''Aynı dertten muzdarip olmayanlar, ruhsal hastalıkları olan kişilere genellikle önyargıyla yaklaşırdı.''
Bu kitap, "berber" dedikleri birinin tecavüzüne uğrayan genç bir psikiyatrist kadın olan Emma'yı konu alıyor. Katil, kurbanlarına tecavüz eder, daha sonra saçlarını tıraş eder ve onları öldürür. Emma da onlardan biriydi ancak öldürmediği tek kişi oydu. Bu olay sonrası travma yaşıyor ve dışarı bile çıkmıyor. Her zaman katilin geri gelip başlattığı işi bitirebileceğinden korkarak geçiriyor. Bir gün postacı ondan hiç görmediği komşusu için bir paket kabul etmesini istediğinde dünyası bir kez daha temelden sarsılır.
Yaşadığı onca şey göz önüne alındığında onu inandırıcı bir şekilde tasvir etmek son derece zordu. Benim gözümde Fitzek bunu mükemmel bir şekilde başardı; Emma'nın tüm hareketlerini her zaman anlayamadım ama bunlar her zaman onun karakterine uyuyordu.
Ayrıca kitabın muhteşem kapağına da değinmek istedim. Gerçek bir pakete benziyor ve o kadar çok gözüme çarptı ki satın almak zorunda kaldım. Sayfa düzeninin onu olduğundan daha kalın gösterdiği doğru ama kağıdın yüksek kalitesinden rahatsız olmadım.
“Ruhsal hastalıklardaki sorun, kendi kendinize teşhis koyamamanızdı. Beyninizi kendi beyninizle anlamaya çalışmak, tek kollu bir cerrahın kendi elini dikmeye çalışmasıyla aynı şeydi.”
“Saçlar… Zamanın başlangıcından beri cinsellik ve doğurganlığın sembolü. Dünya üzerindeki pek çok kültürde kadınlar, erkeğin içindeki şeytanı baştan çıkarmamak için bu nedenden ötürü başlarını kapatıyorlar. Çünkü aksi taktirde şeytan…”