Dünyanın her yerinde yolsuzluk yapan devlet yetkilileri halka ait paraları çaldılar, yurtdışında zulaladılar ve sırtlarını döndükleri ülkeleri hızla batarken onlar çaldıkları paralarla akıl dışı bir lüks içinde yaşadılar.
...kanunlar bir ülkenin sınırlarından öteye geçemezken para istediği yere akabiliyorsa, paranın sahipleri daima o kanunları koyanlardan bir adım önde olurlar.
“Gelişmekte olan ve demokratik olmayan ülkelerdeki oligarklar için servetlerini gizlemek çok kolay. Çaldıklarını gizlemek bu kadar kolayken, eylemlerini denetleyen bir kurum da olmadığı için, ülkelerini soyup soğana çevirmenin önünde hiçbir engel kalmıyor.”
Aramızda en aklı başında olanların, süper zenginlerin neler yap-
tığıyla hiç ilgilenmeyişine şaşmamak gerek. Beyaz tavşanın peşine
takılıp deliğe girdiğinizde, tünel birdenbire ayaklarınızın altın-
dan kayboluyor ve çok derin bir kuyuya düşmeye başlıyorsunuz.
Eğer kanunlar bir ülkenin sınırlarından öteye geçemezken para istediği yere akabiliyorsa, paranın sahipleri daima o kanunları koyanlardan bir adım önde olurlar.
Nitekim Hindistan’ı, Afrika’yı ve Kuzey Amerika’yı fetheden İngiliz devleti değil, Londra şirketleriydi. Kıtaları birbirine bağlayan demiryollarını ve buharlı gemileri finanse eden, bu yollarda seyahat eden ticaret mallarını sigortalayan da bu şirketlerdi.
İngiliz gençleri, Nero and
the Gladiators veya B. Bumble and the Stingers gibi müzisyenleri
de radyodan dinleyebilmek istiyorlardı ve BBC'nin bu konuda-
ki isteksizliği onları öfkelendiriyordu. Tam bu noktada girişim-
ci zekaya sahip gemi sahipleri devreye girdiler. Gemilerini radyo
İstasyonuna dönüştürerek Britanya'nın karasularının tam dışı-
na demirlediler ve Birleşik Krallık'a pop müzik yayını yapmaya
başladılar.
Bu deniz radyocularına çoğunlukla korsanlar deniyordu ama
onlara takılan bir isim daha vardı: offshore. Korsanlar kadar eğ-
lenceli bir tınısı olmasa da, duruma daha uygun bir tanımdı. Bri-
tanya ka rasularının hemen dışından yayın yaptıkları için Britanya
yasalarını ihlal etmiş sayılmıyorlardı. Bu offshore radyo İstasyon-
ları, en az yasal radyo İstasyonları kadar somut ve gerçektiler;
radyonuzun kanalları arasında dolaşırken onları kolaylıkla bula-
biliyordunuz ama yasal olarak var olmadıkları için onlarla başa
çıkmak da çok zordu.
Yasal olarak yokken fiziksel olarak var olmayı tanımlayan
"offshore" terimi, farklı bağlamlarda da kendine kullanım alanı
buldu ve kısa sürede finans çevrelerinde de. duyulmaya başladı.
Eskiden bir devlet çalışanı ülkesini soymaya kalktığında, çal-
dığı parayla yapabileceklerinin bir sınırı vardı. Kendine yeni bir
araba alır, gösterişli bir ev yaptırır veya eşine dostuna para dağı-
tırdı. Yapabilecekleri aşağı yukarı bu kadarla sınırlıydı. Yerel
ekonomi sonsuz miktarlarda parayı özümseyecek büyüklükte ol-
madığı için, bir
Temelinde insanların birbirine duyduğu güven olmayan bir toplumda, güçlü bir ekonomi veya sağlıklı bir demokrasi inşa etmek imkansızdır. Güvenin yokluğunda çok daha karanlık ve açgözlü bir şey hüküm sürmeye başlar.
Ben bu yeni dünyaya Paravatan diyorum: Malta pasaportları,
İngiliz basın yoluyla hakaret yasaları, Amerikan yasalarının ko-
ruduğu özel hayatlar, Panamalı paravan şirketler, Jersey trust'ları,
Liechtenstein vakıfları, hepsi bir araya gelip tek tek sahip olduk-
ları alandan çok daha fazlasını kaplayan sanal bir dünya oluşturu-
yorlar. Paravatan'da, buranın vatandaşı olmaya parası yetenlerin
herhangi bir zamanda işlerine en çok hangi yasalar geliyorsa onlar
geçerli. Eğer bir ülkenin yasalarında Paravatanlıların canını sıka-
cak bir değişiklik yapıldıysa, çok daha cömert yasaları olan başka
bir ülkeye geçiveriyorlar. Bir ülkenin yasalarında Pa ravatanlıların
servetlerine servet katmalarını kolaylaştıracak bir gevşeme oldu-
ğundaysa malvarlıkları hemen oraya taşınıyor. Sanki haritadaki
ulus devletlerin altında uzanan görünmez bir ülke daha var ve
Çin, Nijerya, Ukrayna veya Rusya'daki süper zenginler, gizli bir
tünelden geçip bütün sınırların yok olduğu bu ülkeye çıkıyorlar.
Kendilerini, paralarını, çocuklarını ve mal varlıklarını istedikleri
yere taşıyorlar ve hangi ülkenin yasaları daha uygunsa onlara tabi
oluyorlar. Onlar bütün yasal düzenlemelerden ve kısıtlamalardan
muaf yaşarken, bizler hepsine uymak zorunda kalıyoruz.
Paravatan, deri koltuğuna yayılmış, beyaz kedisini okşayan bir
kötü adam tarafından yönetilmiyor. Keşke ardında böyle bir beyin olsaydı, başa çıkması daha kolay olurdu. Gerçek çok daha karmaşık ve sinsi.
Angola'nın en uzun süre görevde kalan cumhurbaşka-
nının kızı, Afrika'nın en zengin kadını haline gelmiştir. Angola
ulusu, başarısız devlet olarak tabir edilebilecek bir ülkenin koşul-
larında hayatta kalma mücadelesi verirken, cumhurbaşkanının
kızı Batı ülkelerinde Hollywood yıldızı gibi gösteriş yapmakla
meşguldür. Azerbaycan cumhurbaşkanının kızı film yapımcılığı
ve moda dergisi yayımcılığı gibi işler yaparken, ülkenin Olağanüs-
tü Haller Bakanı'nın oğulları İse Londra'<la lobi faaliyetleri yü-
rütüyorlar. Ekonomileri bu denli çarpıklaşmış ülkelerde, sağlıklı
demokrasilerin yaşatılabilmesi veya dürüst siyasi sistemlerin oluş-
turulabilmesi elbette ki olanaksızdır. Hatta bu ülkeler, gerektiğin-
de kendilerini savunmaktan dahi acizdirler.