Dünyanın her yerinde yolsuzluk yapan devlet yetkilileri halka ait paraları çaldılar, yurtdışında zulaladılar ve sırtlarını döndükleri ülkeleri hızla batarken onlar çaldıkları paralarla akıl dışı bir lüks içinde yaşadılar.
Aramızda en aklı başında olanların, süper zenginlerin neler yap-
tığıyla hiç ilgilenmeyişine şaşmamak gerek. Beyaz tavşanın peşine
takılıp deliğe girdiğinizde, tünel birdenbire ayaklarınızın altın-
dan kayboluyor ve çok derin bir kuyuya düşmeye başlıyorsunuz.
İngiliz gençleri, Nero and
the Gladiators veya B. Bumble and the Stingers gibi müzisyenleri
de radyodan dinleyebilmek istiyorlardı ve BBC'nin bu konuda-
ki isteksizliği onları öfkelendiriyordu. Tam bu noktada girişim-
ci zekaya sahip gemi sahipleri devreye girdiler. Gemilerini radyo
İstasyonuna dönüştürerek Britanya'nın karasularının tam dışı-
na demirlediler ve Birleşik Krallık'a pop müzik yayını yapmaya
başladılar.
Bu deniz radyocularına çoğunlukla korsanlar deniyordu ama
onlara takılan bir isim daha vardı: offshore. Korsanlar kadar eğ-
lenceli bir tınısı olmasa da, duruma daha uygun bir tanımdı. Bri-
tanya ka rasularının hemen dışından yayın yaptıkları için Britanya
yasalarını ihlal etmiş sayılmıyorlardı. Bu offshore radyo İstasyon-
ları, en az yasal radyo İstasyonları kadar somut ve gerçektiler;
radyonuzun kanalları arasında dolaşırken onları kolaylıkla bula-
biliyordunuz ama yasal olarak var olmadıkları için onlarla başa
çıkmak da çok zordu.
Yasal olarak yokken fiziksel olarak var olmayı tanımlayan
"offshore" terimi, farklı bağlamlarda da kendine kullanım alanı
buldu ve kısa sürede finans çevrelerinde de. duyulmaya başladı.
Eskiden bir devlet çalışanı ülkesini soymaya kalktığında, çal-
dığı parayla yapabileceklerinin bir sınırı vardı. Kendine yeni bir
araba alır, gösterişli bir ev yaptırır veya eşine dostuna para dağı-
tırdı. Yapabilecekleri aşağı yukarı bu kadarla sınırlıydı. Yerel
ekonomi sonsuz miktarlarda parayı özümseyecek büyüklükte ol-
madığı için, bir