“Kitap merakı güvercin merakı gibi bir şey oldu artık: on milyonluk bir kentte güvercin uçurmaya kalkmak ne denli salakça görünebilirse, kitap biriktirmek de öyle salakça geliyor insanlara.”
Şu var ki, hep tersini düşünmeye, tersini düşlemeye çalışmakla birlikte, zaman zaman, dayanılması zor bir yürek daralması içinde, çabanın hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini sezinler gibi oluyordu:
Karın hep aynı yoğunlukla yağmasına karşın, kaldırımlardaki insanlar, hiçbir şeyden haberleri yokmuş gibi, vitrin
önlerinde oyalanıyor ya da hiç acele etmeden yürüyorlardı .
Kendisi de onlar gibi yürümeye başladı. Birden, yıllarca önce, Peride'yle kol kola, kentin sokaklarında yürüyüşleri geldi
usuna: sokaklar, caddeler, alanlar bir noktadan bir noktaya
ulaşmak üzere hızla geçilen yerlerdi onlar için, nerdeyse hiçbir şeye bakmadan geçip giderlerdi hep, vitrinlerse en son bakacakları şeydi, arada bir baktıkları zaman da düşman kenter
evreninin tiksindirici göstergeleri diye bakarlardı, kısacası,
bu insanlara hiç mi hiç benzemezlerdi. Şu var ki, bir süre yürüdükten sonra, nerdeyse kıskandı onları: hep kolayın, hep
bilinenin ardından koşuyor, ellerini uzatınca tutabilecekleri
şeyleri arıyor, bunun için de gerçek özlemlerden ve gerçek
bunalımlardan uzak kalıyorlardı.