Kitap kolay okunuyor ama yazılanlar kolay şeyler mi?
Tartışılır.
Tartışmanın bir tarafında ben olsam, şüphesiz kolay değil hatta kolaysa sizin başınıza gelsin derdim.
Bilindik bir Paulo Coelho tarzında yazılmış, sıkmıyor ve akıp gidiyor. Tıpkı Pilar’ın Piedra ırmağına içinin zehrini akıtmaya çalıştığı gibi.
Bazen hepimize lazım bir Piedra ve Pilar’ın öteki’sinden...
Kitapta Tanrı vurgusunun kadın yüzüne değiniliyor.
Ama ne değinme öyle?
Bazen diyorsunuz ki gerçekten böyle olabilir mi?
Sonra diyorsunuz e zaten böyle.
Bizim kültürümüzde de kutsal olan suyun aracılığı ile gözüken kadın yüzü, kadınların ne denli kutsal olduğunun anlatılması açısından harika bir benzetme olmuş.
Kitap kendi içinde tutarlı ama öyle minik minik detaylar ve hikayelere de yer veriyor ki hikaye içinde hikaye okuyorsunuz kıssadan hisse tadında..
Öyle nokta atışı cümleler yapılmış ki hani o cümleye ne eklesen yetmez ne çıkarsan olmaz.
Sade dilli gözüken ama her bir sayfada üstünden defalarca geçmelik cümlelerin bulunduğu bir kitap bu.
Aşkın teslimiyeti, bilinmezliği, karmaşıklığı ve bazen de anlamsızlığıyla harmanlanmış konusu, ilahi aşk-maddi aşk çatışmasıyla iyice derinleşiyor.
Kah anlayıp hak veriyorsunuz kah bu kadar da değil diyorsunuz.
Her ihtimalde, doğruda ve yanlışta “aşk” haklı çıkıyor.
Cismi, sureti ve hissi değişse de özü aynı kalıyor.
Kitabın en beğendiğim yeri ise Tanrıyı bulmanın yek bir yolu olmaması vurgusu.
İsteyen herkesin bulacağı, bulmanın farklı yolları olduğunu,
Yeter ki bulmak istensin, onun her yerde olduğunu çok güzel anlatmış.
Çok beğendim ama tekrar okunmalı :)