“Kim bilir belki bu kadar sevmezdik birbirimizi
uzaktan seyretmeseydik ruhunu birbirimizin.
Kim bilir felek ayırmasaydı bizi birbirimizden
belki bu kadar yakın olamazdık birbirimize.” ve “Seni tanıyamıyorum artık derken ne kadar da haklıydın. Ben de seni sevdikten sonra kendime hiç rastlamadım.” alıntılarıyla başlamak istiyorum incelememe.
İstanbul'dan Diyarbakır'a uzanan bir aşk hikayesi…Aynı ülke içinde olsa da farklı kültürlerin çatışması ve buna rağmen aşk için direnme. Bir fotoğraf karesi düşünün . Tüm kareleri pırıl pırıl,canlı mı canlı renkleriyle yüzünüze gülüyor.. Bir tek kare karanlıkta kalmış...Onun için tüm fotoğrafları yakmaya değer mi?"Bu kadar basit demek. Sessiz kalmak, onu onaylamak olacak.Buna dayanamam."Ama bir tek kare var ya..."diyorum ."Diğerlerini de karaya bulayacak güçteyse eğer ,görülecek tek bir fotoğraf kalmaz ortada. Aynen bu hikayede de karaya bulanan bir fotoğraf karesi bizi bekliyor. Üniversitede başlayan bir aşk, evlilikle sonuçlanır. Fakat erkek doğulu aşiret çocuğu, kız ise İstanbulludur. Kültürler, örf ve adetler bu evliliği drama dönüştürür. Mutlaka okuyun.