Hepimiz biliriz Nazım'ı, Piraye'yi. Ama nereden biliriz? Nazım'ın şiirlerinden elbette. Piraye kokan şiirlerinden. Bu yüzdendir ki hiç düşünmemişizdir Piraye'den öğrenmeyi Nazım'ı.
Şimdi ondan dinleme zamanı çünkü; Piraye'ydi aşkın adı ve Piraye müsebbibiydi bu aşkın. Şiirden bir kadındı, şiirden şair yarattı. Şairi aşık etti kendine.. Yaşadığı onca acıya, ızdıraba rağmen bir an olsun vazgeçmedi aşkından. Ne var ki, aşka aşık bir adamdı Nazım ve oltasına takılan bir çok masum balık vardı. Piraye ise, Nazım'ın oltayı tutan eliydi. En mühim yere taht kurdu Nazım'ın gönlünde. Ama bu da yetmedi. Nazım hep başka aşklara koşuyordu, bir şiirinde "en güzel deniz, henüz gidilmemiş olandır" diyerek açıklamıştı her şeyi. Yine de Nazım'ın güzel Piraye'si, "Sen bunca derdin içinde çaresizce çırpınmalarımı dindirecek yegâne medetsin." sözleriyle anlatmıştı aşkının sonsuzluğunu.
Velhasıl.. Aşk olmazsa şiir, şiir olmazsa şair, şair olmazsa Nazım olmaz.
Nazım yoksa, Piraye'nin ruhu bu dünyada neye yarar?