Yazarın Şeker Portakalı kitabını defalarca okumuştum küçükken, o kadar abartmışım ki babam bir ara kitabı saklamıştı başka kitaplar da okumam için : )
Şeker Portakalı’ndan sonra yazarın okuduğum ikinci kitabı. Kitapta kızılderili-beyaz kimlik çatışması yaşayan melez bir Kızılderili olan Kanau başrolde yer almakta. Öykü bu başrol oyuncusunun etrafında dönerken, kızılderililerin yaşamış olduğu zorluklar ince bir dille eleştirilerek anlatılmakta. Ana temada ise, çalınan bir elmasın peşinde hırslarına yenik düşen insanların acımasızca kan dökmeleri söz konusu.
Kitabın ilk sayfalarında çok sıkıldım, öykünün akışına tam olarak bırakamadım kendimi. Haliyle kitabı yarım bırakıp bırakmamak konusunda tereddüte düştüm. Yaklaşık 3 hafta araya başka kitaplar sıkıştırdım. Ancak geri dönüp de kitabı tekrar elime aldığımda, kitabın ortalarına doğru öykü içine çekmeye başladı beni.
Hırs, intikam, acımasızlık, insani değerlerin kaybedilmesi, çılgınlık her şey var bu kitapta.
Kitabı okuyup bitirdiğinde şükretmenin, elindekilerle yetinmenin, başkasının olana göz dikmemenin önemini bir kere daha kavrıyor insan. Aksi durumda ne gibi felaketlerle karşılaşılabileceğini görüyor.
Kitapta Iroa’nın Kanau’ya olan dostluğu, arkadaşını her koşulda sahiplenmesi kitapta beni en çok etkileyenler arasındaydı.
Yazarın da bir Kızılderili melezi olduğunu bilmiyordum. Bu kitabı yazabilmek için uzun süre Kızılderililer arasında yaşamış. Büyük bir çabanın ürünü olan bu kitabı okumanızı tavsiye ederim.