Politics and the English Language

George Orwell
Daha doğru çok az şey okudum.
Eğer düşünceler dili bozuyorsa dil de düşünceleri bozabilir. But if thought corrupts language, language can also corrupt thought.
"I returned and saw under the sun, that the race is not to the swift, nor the battle to the strong, neither yet bread to the wise, nor yet riches to men of understanding, nor yet favour to men of skill; but time and chance happeneth to them all." “Dönüp baktım ve güneşin altında gördüm ki ne yarış hızlının ne de savaş güçlünün, ne ekmek bilgenin, ne zenginler anlayışlı, ne de lütuf yetenek erbabının, yine de hepsi zamana ve şansa tabi.”
Reklam
Kişi zavallı olduğunu düşünerek kendini alkole verebilir ve içtiği için kendine daha da fazla acıyabilir. İngiliz dilinin başına gelen de budur. Dilimiz çirkin ve hatalı bir hale geldi çünkü düşüncelerimiz aptalca ve dilimizin şapşallığı bizim aptalca düşünmemizi daha da kolaylaştırıyor.
Eğer düşünceler dili bozuyorsa dil de düşünceleri bozabilir.
Latince kelime yığınları, olayların üzerine ince bir kar gibi yağarak ana hatları bulanıklaştırır ve detayları gizler. Berrak bir dilin en büyük düşmanı samimiyetsizliktir. Latin words falls upon the facts like soft snow, blurring the outline and covering up all the details. The great enemy of clear language is insincerity.
Kişi şu cümleyi ezberleyerek kendini olumsuzu olumsuzlama hastalığından kurtarabilir: siyah olmayan bir köpek, küçük olmayan bir tavşanı yeşil olmayan bir düzlükte takip ediyordu.
Reklam
Metafor kullanmanın tek amacı zihinde görsel bir sahne canlandırmaktır. Bu görüntüler çarpıştığında; faşist ahtapot jübile şarkısını söyledi, zorba kazana atıldı cümlelerinde olduğu gibi, yazarın bahsettiği nesneleri hayalinde canlandırmadığı anlaşılır. Başka bir deyişle yazar gerçekten düşünmüyordur.
Dile sadece düşünceleri ifade etmenin ve gizleyip engellememenin bir aracı olarak bakıyorum.
Kötü yazarlar ve özellikle bilim, politika ve sosyoloji alanında yazanlar, nerdeyse her zaman Latin ya da Yunan kelimelerin Saxon kökenli kelimelerden daha üstün olduğu düşüncesiyle lanetlenmişlerdir.
Zamanımızda ‘politikadan uzak durmak’ gibi bir şey söz konusu değildir. Tüm konular politiktir ve politikanın kendisi yalanlar, kaçınmalar, ahmaklık, nefret ve şizofreni yığınıdır. Genel atmosfer kötü olduğunda, dil de bunun acısını çeker.
Reklam
Berrak bir dilin en büyük düşmanı samimiyetsizliktir. İnsanın gerçek düşünceleri ve söyledikleri arasında fark varsa mürekkep balığı gibi uzun kelimeler ve bitkin deyimler fışkırtarak kendini gizler.
Özenli bir yazar yazdığı her cümlede kendine en az dört soru soracaktır: Ne söylemeye çalışıyorum? Hangi kelimeler bunu ifade eder? Hangi betimleme ya da deyim bunu daha açık bir hale getirir? Bu betimleme etki yaratabilecek kadar canlı mıdır? Ve muhtemelen iki soru daha soracaktır. Daha kısa bir şekilde yazabilir miydim? Kaçınılabileceğim çirkin bir şey söyledim mi? A scrupulous writer, in every sentence that he writes, will ask himself at least four questions, thus: What am I trying to say? What words will express it? What image or idiom will make it clearer? Is this image fresh enough to have an effect? And he will probably ask himself two more: Could I put it more shortly? Have I said anything that is avoidably ugly?
Politik dil – çeşitlemeleriyle birlikte muhafazakarlardan anarşistlere kadar tüm partiler için bu doğrudur – yalanları doğru göstermek, cinayeti saygın kılmak ve metanet  görüntüsü dalgalandırmak için tasarlanmıştır. İnsan bunu tek seferde değiştiremez ama en azından kendi alışkanlıklarını değiştirebilir ve hatta zaman zaman yeterince yüksek sesle dalga geçerse, eskitilmiş, kullanışsız ifadeleri ait olduğu yere, çöpe, atabilir. Political language — and with variations this is true of all political parties, from Conservatives to Anarchists — is designed to make lies sound truthful and murder respectable, and to give an appearance of solidity to pure wind. One cannot change this all in a moment, but one can at least change one's own habits, and from time to time one can even, if one jeers loudly enough, send some worn-out and useless phrase into the dustbin where it belongs.
Ortodoks düşüncenin her tonu cansız, taklitçi bir tarz ister. Orthodoxy, of whatever colour, seems to demand a lifeless, imitative style.
Bazı yazılarda, özellikle sanat eleştirisi ve edebi eleştiride, tamamen anlamsız uzun paragraflarla karşılaşmak normaldir. Bunlar, sanat eleştirisinde kullanıldıkları halleriyle, gözle görülür birşey anlatmadıkları gibi okuyanın kafasında da birşey canlandırması beklenmeyen tamamen anlamsız kelimelerdir.
Resim