Çağdaş Hollywood Sinemasının İdeolojisi ve Politikası

Politik Kamera

Michael Ryan
İçine gömülü olduğumuz varsayımları anlamadıkça kendimizi anlayamayız. ... -ADRIENNE RICH
Belki de artık, dilin hapishanesini terk edip tarihin kesimevine doğru hareket etmenin zamanıdır. -CORNEL WEST
Reklam
Sinema . . . hayaletlerin birbiriyle yarışıdır. -JACQUES DERRIDA
Ben hiçbir şeyi çözmedim sade­ce her şeyin ortasına düşüverdim.
Chinatown, yetmişli yılların ortalarındaki kültürel kötümserliğin çarpıcı bir ifadesidir ve geleneksel muhafazakar ekonomik çıkarlar karşısında liberal eleştirinin ne yönde yol almakta olduğunu gösterir.
Sayfa 138Kitabı okudu
Reklam
Pasif erkeğin kadına yö­nelttiği hiddet, aslında bağımlılığa ve “altta kalma” olasılığına du­yulan, rekabetçi erkek dünyasında diğer erkeklere göre pasif kalma korkusuyla bağlantılı bir öfkedir. Şiddet, hem bu duygulardan kaç­mak, hem de kadın gücünü ve potansiyel kadın bağımlılığını alt etmek etmek için bir çıkış yolu oluşturur. Gerçekte gerilemenin er­keği götürdüğü nokta, kadınların asli bakıcılar sıfatıyla erkekler üzerinde güç sahibi oldukları, psişik gelişimin geride kalmış bir aşamasıdır. Erkeğin babaerkilliğin tanımladığı erkek kimliğine ka­vuşabilmesi için bu güçten kurtulması gerekir
Son Sahne!
THX sibernetik toplumdan kaçar, filmin son karesi onun doğaya ve özgürlüğe kavuşmasını gösterir. THX’in kurtuluşu, özgürleşme anında onu göz alıcı biçimde tecrit eden parlak turuncu bir ışıkla ilişkilendirilmiştir. Bu parlak güneş, yapıntısal, kurma bir dünyadan doğaya kaçışı ve bireysel özgürlüğü ifade eden bir metafordur. Güneş, ayırıcı bir sınır sunarak THX’i gerçek anlamda tekilleştirir. O artık, herkesin rahatça bir diğerinin yerini tutabileceği kitlenin parçası değildir. Dahası, bu imgeyle açığa çıkarılan anlam birebir olanı imler, en el değmemiş mevcudiyeti ile doğanın ta kendisini ifade eder. Nitekim doğanın gerçek anlamı da budur; düzenlenmişliğin, yapıntısallığın, teknolojinin ve (birebir olanın taban tabana karşıtı olan) retoriksel figürlerin genellikle yanında taşıdığı ikame etme eğiliminin dışında kalan şeydir. Özgürlük ideolojisini doğa üzerine inşa etmek onu birebir anlam üzerine inşa etmek anlamına gelir, çünkü birebir anlam eşyanın asli varoluşunu ifade eder, eşitlikçi kent ise insanlar arasında yapay bir ikame edilebilirlik tesis ederek bu varoluşun saflığını bozar. Filmde politik tutumlar görsel üslupla şifrelenmiştir ve eşitliğin donuk beyazı ile özgürlüğün sıcak turuncu ışıltısı arasında seçim yapmak durumunda olan izleyicinin hangisini seçeceğini tahmin etmek güç değildir.
Sayfa 382 - TEKNOFOBİ
Gerçekten de, altmışların başlarından ortalarına kadar yapılmış belli başlı filmler şöyle bir gözden geçirildiğinde, Biskind’in “solun sessizce yaklaşması” diye nitelediği şeyin belirtilerine rast­lanabiliyor: 1960 - Spartaküs bir köle ayaklanmasını anlatıyordu. Garsoniyer (The Apartment) iş hayalının cinsel ayrımcılığını hic­vediyordu, Rüzgârın
Reklam
Erkek çocuk, eril cinsel kimliğe erişebilmek için, o güne kadarki yaşamının başat cinsel modelinden, yani güçlü bir "dişiye" olan bağımlı yakınlığından kurulmak zorundadır. Yeterince başarılı olmazsa, bu süreç, yaşamının ileriki aşamalarında cinsel kimlikle ilgili kaygılara yol açabilir, erkeği bir kez daha bağımlı, edilgen, "iğdiş edilmiş" bir "dişil" konuma sokmaları nedeniyle tehdit olarak görülen bağımsız ya da güçlü kadınlara karşı şiddet davranışları sergilemesine ve erkeğin kendisini "erkek" hissetmesini sağlayan itaatkar, zayıf kadınlara özlem duymasına neden olabilir.
Sayfa 290Kitabı okudu
Muhafazakarlar teknofobi ve distopiyi kolektifleştirme ve modernliğe ilişkin dehşet verici imgeler yansıtmakta kullanırken, liberaller ve radikaller aynı motifleri muhafazakar kapitalist ve babaerkil değerlere gizli saldırılar düzenlemek için kullanmıştır.
Sayfa 376Kitabı okudu
Toplumsal dünyanın temsil edilişi politiktir ve bunun için seçi­len temsil tarzları, dünyaya karşı farklı politik duruşları ifade eder. Her kamera konumu, her görüntü düzenlemesi, her montaj kararı ve her anlatısal seçim, türlü çıkar ve arzular barındıran bir temsil stratejisiyle ilişkilidir. Sinemanın yalnızca “gerçekliği” ortaya koyan ya da betimleyen hiçbir cephesi yoktur. Filmler fenomenal bir dünya inşa ederek izleyiciyi dünyayı belirli biçimlerde yaşantılayacak biçimde konumlar.
Her toplum­sal akım, karşıt akımı içinde yeni düzey bir oluşuma yol açar. Sek­senli yıllardaki tepkinin bir ölçüde altmışlı yılların hareketlerinin sonucu olarak ortaya çıkması gibi, liberal bir toplumsal görüşün tu­tunabileceği zemini hazırlayan da bu tepkinin kendisi olmuştur. Sosyal yardım bütçesinden geçinenler sokaklarda açlıktan ölürken, bu “düzen asalaklarının” ülkeyi soyup soğana çevirdiği iddiasıyla ortaya çıkmak güçtü. Zenginlerin yeterince zenginleştiğini, yeni­den muhtaç durumdakilerle ilgilenme zamanının artık geldiğini söylemekse daha kolaydı. Şirketleşmiş sermaye, sosyal yardım ka­yıtlarını boşaltırken kendi ceplerini doldurmakla, kendisini hedef konuma yerleştirmişti.
Romantik aşk ideolojisinin, tanıdık, türsel ve geleneksel tem­sil biçimleri benimsemesinde şaşılacak bir yan yoktur. Bu temsiller geleceği yeniden kurmaz, geçmişi geri çağırırlar. Böyle olması do­ğaldır, çünkü romantik aşkın kendisi de zaten bir geri dönüş ifadesidir, güvensizliği bertaraf edip kaybedilmiş olanı -hem dünyada hem de temsil düzeyindeki nesne istikrarı ve sürekliliğini- yerine koyan bir kaynaşmadır.
Resim