Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Pratik Felsefe Yazıları

Hürşad Sinan Özbek

Pratik Felsefe Yazıları Sözleri ve Alıntıları

Pratik Felsefe Yazıları sözleri ve alıntılarını, Pratik Felsefe Yazıları kitap alıntılarını, Pratik Felsefe Yazıları en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bir başka ilginç örneği “Ögedey Kağan” anlatısında görüyoruz: Ögedey Kağan bir hastalığa yakalanmış, konuşma yeteneğini de kaybetmiş ve umarsız bir duruma düşmüştür. Şamanların kehâneti, Kağan’ın Çin halkına yönelik yağmalamalardan dolayı yine Çin halkının toprak ve su efendilerinin kötü davranışına uğradığıdır. Ögedey’in hastalığı doğal olmayan, ilahların neden olduğu bir hastalıktır. İlaçla iyileşmesi mümkün olmayan bu hastalık karşısında tek yol Çin halkının toprak ve su efendilerini sakinleştirecek bir yöntem bulunmasıdır. Bu yöntem: Şamanların hazırladığı bir zehri erkek kardeş Tulay’ın içmesi olmuştur. Bir kurban verme pratiği olan bu olayda, olup bitene Tulay açısından baktığımızda aynı zamanda bir intihar pratiği karşısında olduğumuzu da görüyoruz. Daha çarpıcı örnekse İbn el-Esir’in bir Gürcüden dinledikleri: Esir alınan bir Tatar kendini atının sırtından yere atar ve ölünceye kadar kafasını taşlara vurur. Cengiz Han’ın generali Belgütey Noyan, Tatar esirin düşünme yöntemini açıklıyor: “Eğer hayattayken, insan düşmanının sadağını almasına izin verirse, yaşamın ne anlamı kalır?”
Clausewitz, politika hakkındaki çarpıcı tespitini yapıyor: “… Politika savaşın içinde geliştiği bir ana rahmidir. Canlı varlıkların niteliklerinin rüşeymde saklı olması gibi savaşın ana hatları da politikanın rahminde saklıdır.”
Reklam
Keos Adası’nda baldıran zehri intihar etmeye karar verenlere, bu kararın ikna edici bulunması halinde belediye tarafından dağıtılıyordu.
Anadolu’nun kimi yörelerinde halkın “tavukpeçe doğum” dediği şey belki de bir anlamda ötenaziyi perdelemenin, saklamanın bir öyküsü. Tavukpeçe ifadesiyle, yoğun deformasyonla dünyaya gelmiş olma saklı bir şekilde ifade ediliyor ve dokuz aydır beklenen bebeğin neden bir türlü ortaya çıkmadığı açıklanıyor. Tavukpeçe doğum ile (tıpkı bilimkurgu filmlerde olduğu gibi) dünyaya gelen yaratığın son derece hızlı hareket ederek evin köşesine bucağına kaçtığını ve ortadan kaybolduğunu anlatıyorlar.
Bir insanla ilişkimizi sürdürmemizde o ilişkiyi sürdürüyor olmaktan dolayı kim olduğumuza dair bir şey çıkar ortaya. Bu, başkalarıyla olan bağların hatlarını çizen ve insanı oluşturanın o bağlar olduğunu gösteren, insanı meydana getiren bağları ya da ilişkileri insana gösteren bir şey. Bu durumda bir bireyin bir başka bireyle bağı, onu o birey yapan şeylerin bir parçasıdır. Dolayısıyla bir “sen”in kaybedilmesi ötede bağımsız duran bir “sen”in kaybı basitliğinde bir iş değildir. İnsan kendini oluşturan bağların bazılarını kaybettiğinde, kim olduğunu ya da ne yapacağını bilemez. Butler bu durumu, “sen”i kaybettiğimi düşünürken beklenmedik bir şekilde “ben”in de kaybolduğunu keşfederim ifadesiyle anlatıyor. Burada birini kaybetmekle bir bireyin kaybettiği ne kaybedende ne de kaybolanda bulunan, henüz kavramına sahip olunmayan, ama bu terimleri farklılaştıran ve ilişkilendiren bağ olarak kavranması gereken ilişkiselliktir.
... savaşların temel dinamiğini dünyanın yeni bir konjonktüre girmiş olması belirliyor.
Reklam
Töre cinayetlerinde sadece kadınların öldürüldüğü şeklinde bir algı oluşmuştur. Ancak, bu doğru değildir. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre bu cinayetlerde ölen erkek sayısı kadınlardan çoktur. Bu verilere göre, 2006 yılı itibariyle son altı yıl içinde namus cinayetlerinde bin yüz doksan kişi ölmüştür. Bunlardan yedi yüz onu erkek, dört yüz sekseni kadındır.
Engels, Roma ailesini şöyle anlatıyor: Başlangıçta “famulus ‘evcil köle’ anlamına gelir ve familia, bir tek adama ait bulunan kölelerin tamamı demektir… Deyim, Romalılar tarafından, içinde başkanın kadın, çocuklar ve belirli sayıda köleyi babalık otoritesi altında tuttuğu ve hepsi üzerinde yaşatmak ya da öldürmek hakkına sahip bulunduğu yeni bir toplumsal örgütü belirlemek için türetildi.”
Adorno, hava saldırılarında ismi öne çıkan “başarılı” firmaların, kazandıkları yeni ünün sağladığı avantajla, yerle bir edilen savaş artığı şehirleri yeniden kurma işini üstlendiklerini ekliyor.
“Ama işçi sınıfı hazır olan devlet makinesini olduğu gibi ele geçirmek ve onu kendi hesabına işletmekle yetinemez.” Bu neden böyledir? Çünkü devlet tanımı gereği bir baskı aracı olduğundan ele geçirilen devlet makinesinin işçi sınıfı açısından kullanılması; baskının, haksızlığın bu kez işçi sınıfı eliyle devamı anlamına gelir. Marx bu aygıtın parçalanıp atılmasını, bunun yerine “devlet olmayan devlet” şeklinde tanımlanan proleter iktidarının geçirilmesini öneriyor. Bu iktidar da geçici bir iktidardır ve zamanla yok olacaktır. Daha sonra Engels, bu geçici devletin bilinen anlamıyla devlet olmadığını vurgulamak için, komünite ( Gemeinwesen ) kavramıyla adlandırmayı öneriyor. Hiç kuşku yok ki tarih devlet aygıtının el değiştirmesinin sorunu çözmediğinin örnekleriyle dolu.
Reklam
Kadına yönelen şiddetin kökleri tarihin çok eski çağlarına gider ve ataerkillik özel mülkiyetle ilişkilidir.
Biz insanların dünyevi sorunlarını ahlaki sorunlar olarak görmüyoruz. Tersine ahlaki sorunları dünyevi sorunlar olarak görüyoruz.
Habermas’ın dünyayı kavrayışına göre bu emperyalist savaşlar, “klasik iktidar politikalarının dünya yurttaşlığı durumuna geçişi”nin bir aracı. Habermas, giderek artan bir ivmeyle tipik bir Alman ütopisti portresi çiziyor. “Barışçı, refah devletleri”nin tarihsel yeni misyonunu, yurttaşlık hukukunun ilkelerini bütün dünyaya kabul ettirmek olarak saptıyor, hatta buyuruyor. Habermas, bununla kapitalizmin dünya egemenliğinin toptan bir savunusuna kalkıştığını ya görmüyor ya da bu role bilerek sahip çıkıyor (krş. Tjark Kunstreich). Habermas, “savaşın filozofu” sıfatını gerçekten hak ediyor. Bu ve benzeri değerlendirmeler, başlatılmak istenen savaşın etik bir temele oturtulmasını sağlıyor. Özellikle Habermas’a kendi ülkesinin tarihinden bir dönemi hatırlatmak gerekiyor.
70 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.