Atinalılar, 399 yılına gelindiğinde rahatsız edici derecede tipik, geleneksel Akdeniz köylüleri gibi -şüpheci, muhafazakar, batıl inançlı, mantıksız- davranıyordu. Hatta bu karikatürün sergilediğinden de fazlası çünkü 399'da Atinalılar artık kendilerini komşularına kötü kötü bakmakla sınırlamıyor, kendi vatandaşlarını da büyük idamlık suçlamalarla, mesela inançsızlık, mahkemeye veriyor ve infaz ediyordu. 400-399' da hepsi bir biçimde savaşın son yılları ve sonrasının korkunç olaylarıyla bağlantılı en az altı büyük halk mahkemesi olduğunu biliyoruz.
Yunan polis'i insanların olduğu kadar tanrıların da -ya da daha ziyade insan lardan önce tanrıların şehriydi. Polis'e yaraşır bir Yunanlı olmak dünya ekonomisinde yerini bilmek, değiştirilemez doğa gereği tanrısal olmadığını ve tanrısal evrenin aşağısında yer aldığını bilmekti. Yunan şehri, o tanrıları terk etmediği müddetçe tanrılar tarafından terk edilmeyecek, onların kesin güvencesi altında somut, yaşayan bir yapıydı. Bu yüzden, Yunanlıların din yerine "kullandıkları bir kelime" olmasa da ve genelde "tanrıların işleri" gibi (ta tôn theôn) bir deyiş kullansalar da, din her şeyle, her şey de dinle iç içe geçmişti. Din ya insan davranışını, her şeyden önce ritüel karakterini belirliyor (ya da buna neden oluyor) ya da esasen ya da salt dini olmayan davranışa dini bir boyut, biraradalık ya da en azından hava katıyordu. Mesela, Atina Meclisi'nin bir toplantısı domuz yavrusu kurban edilen bir ritüelle başlıyor, Pnyx tepesin deki toplantı mekanı törenler eşliğinde domuz kanıyla yıkanıyordu.
Atina'nın da içinde yer alacağı şekilde, bütün antik demokrasiler aşağıdaki altı temel şekilde bütün modern demokrasilerden ayrılır. (1) Onlarınki doğrudandı bizimki temsilidir.
(2) Antik demokraside demos (kitle, çoğunluk, fakir), gücü (kratos) kontrol edebiliyordu. (3) Antik demokraside ne teoride (anayasal ya da felsefi ) ne gerçek siyasi pratikte kuvcetler ayrılığı vardı. (4) Antik demokrasilerde ve hangi idari ya da ideolojik görüntüye sahip olursa olsun tüm Yunan poleis'inde vatandaşlık etkin biçimde katılımcı paylaşma bağlamında yorumlanır ve inşa edilirdi. (5) Demokratik Atinalıların da dahil olduğu -ve belki de özellikle Antik Yunanlılar elbette bir özel kamusal alan ayrımına sahipti ama korudukları ya da destekledikleri "haklar" insan ya da azınlık hakları değil, vatandaş/vatandaşlık haklarıydı. (6) Ve son olarak "bireyi" Devlet'ten (Hobbes sonrası anlamda var olmayan bir devlet) koruma gibi bir kaygı yoktu.