Bizi şok eden şey görme sürecinin sanata olan benzerliğidir. Gördüklerimiz gerçek değildir. Gördüğümüz şeyler tuvalimize, yani beynimize uyacak şekilde düzenlenir. Gözlerimizi açtığımızda, yanılsamalı bir dünyaya gireriz; bu dünya retinanın parçaladığı, korteksin de yeniden yarattığı bir sahnedir. Nasıl bir ressam bir resmi yorumlarsa, biz de duyumlarımızı yorumlarız. Nöronal haritalarımız ne kadar kesin olursa olsun, gerçekte gördüğümüz şeyi asla çözmeyecektir, zira görme kişisel bir olgudur.
Pinker düşünce dünyasındaki üç yanlış yapıya olan inancı
kırmak için yola çıkar: Boş Levha (zihnin esasen çevremiz tarafından şekillendirildiği inancı), Soylu Vahşi (insanların doğuştan iyi oldukları ama toplum tarafından bozuldukları inancı) ve Makinedeki Hayalet (bilincin arkasında biyolojik-olmayan bir varlık olduğu inancı). Bu romantik mitleri savunan sanatçılar ve hümanistler elbette Pinker'ın savunduğu akılcı evrimci psikologların ve sinirbilimcilerin baş düşmanlarıdır.