"Eğer her şey çocukluk dönemi ile açıklanırsa, o zaman her şey bir başkasının kusuru olarak değerlendirilir ve insanın kendi sorumluluğunu üstlenme gücüne duyulan güven de küçümsenmiş olur."
-Erik Erikson 1950
Adler çevresindekiler tarafından olağanüstü enerjik, insan davranışlarına gösterdiği ilgi ve çalışmalarında yorulmak bilmeyen bir kişi olarak tanımlanmıştır. "Ortalama insan"a karşı duyduğu ilgi yazılarının çoğunda belirgindir. Öğrencilik yıllarından başlayarak, yaşamı boyunca toplumsal sorunlara eğilmiş ve üniversiteden mezun olduktan sonra Viyana'nın yoksul bir mahallesinde çalışmayı yeğlemişti. O dönemde Avusturya'da reformcu bir grup olan sosyal-demokratların çalışmalarına da katılan Adler, eğitimde reform ve çocuk yetiştirme yöntemlerinin geliştirilmesi gibi konularda etkin çalışmalar yapmış, insanın basmakalıp ölçütlerle değerlendirilmesine karşı çıkan yazılar yazmıştır.
Neden bulma mekanizması, gerçekleştirilememiş isteklerin yarattığı düş kırıklığını yumuşatma amacıyla kullanılır. Bu tür neden bulmaya iyi bir örnek "ekşi üzüm" tepkisidir (Coleman, 1972). Bu tepki, adını Ezop masallarından birinde lezzetli bir üzüm salkımına bir türlü erişemeyen bir tilkinin, sonunda bu üzümlerin ekşi olduğuna karar vererek yemekten vazgeçmesini anlatan öyküden almıştır.
Jung , insanın kendini tanımasına, kendini gerçekleştirmesinden daha çok önem verir. Çünkü, insanın kendini gerçekleştirebilmesi için önce kendisini tanıması gerekir. Oysa birçok insan, kendilerini tanımak için çaba göstermeksizin yaşamlarına anlam katabilmeyi umar ve kendilerini bulabilmek için bir mucizenin gerçekleşmesini bekler .
İnsan, kendi başına davranmanın imkan ve sorumluluklarından habersiz yaşadığı sürece dünyadan korkmayabilir. Ancak bireyleştiği zaman, dünyanın türlü tehlikeleriyle karşı karşıya ve tek başına kalır.
ego birçok önemli yürütme işlevini yerine getirirken bir yandan da idin, süperegonun ve dış dünyanın birbiriyle çatışma durumunda olan istekleri arasında bir uzlaşma yolu bulmakla yükümlüdür. bu kolay bir iş değildir ve egoyu zor durumda bırakır. çünkü ego idin düzenlenmiş bir parçası olduğundan tüm gücünü ondan alır, id olmaksızın varlık gösteremez ve hiçbir zaman ondan bağımsız olamaz.
“Diğer insanlarla çatışmalarımız, çoğu kez kendi benliğimizin içindeki çatışmaların dışa yansıtılmasıdır. Karısıyla kavga eden bir adam gerçeke kendi animasıyla savaşmaktadır.”
Sevilen bir insanın ölümü karşısında duyulan yas, gerçekte, ölen kişiye duyulan kızgınlığın içe yönetilmesidir. Ölen kişinin bizi terk etmiş ve sevgisinden yoksun bırakmış olmasına karşı duyulan kızgınlığın bilinçlenmesi ve dışavurulması süperego tarafından engellendiğinde, bu duyguyu kendi içimizde yaşarız. Bir ölünün arkasından söylenen, "Beni bırakıp nerelere gittin?" sözü böylesi bir isyanın anlatımıdır.
Bir insan bilinçdışı dünyasını bilinçlendirebildiği oranda kendisiyle uzlaşır. Bilinçdışı kaynaklarını tanıyabildiği için kendisiyle çatışmaz, çevresine de daha hoşgörülü olur. Bunu başaramamış insan, hoşlanmadığı bilinçdışı benliğini diğer insanlara yansıtır, onları eleştirir ve kınar. Bunu yaparken gerçekte tanımadığı içsel benliğini seyretmekte olduğunun farkında olmaz.
Bir insan bilinç dışı dünyasını bilinçlendirebildiği oranda kendisiyle uzlaşır. Bilinçdışı kaynaklarını tanıyabildiği için kendisiyle çatışmaz, çevresine de daha hoş görülü olur. Bunu başaramamış insan hoşlanmadığı bilinç dışı benliğini diğer insanlara yansıtır, onları eleştirir ve kınar. Bunu yaparken gerçekte tanımadığı içsel benliğini seyretmekte olduğunun farkında olmaz.
Freud, id terimini, bilinçdışı kavramını çok benimsemiş olan dostu, iç hastalıkları uzmanı Georg Groddeck'in bu konuda yazdığı "İd'in Kitabı" başlığından almıştır. İd, kişiliğin temel sistemidir. Ego ve süperego ondan ayrımlaşarak gelişirler. İd, kalıtsal olarak gelen içgüdüleri de kapsayan ve doğuştan var olan psikolojik gizilgüçlerin tümüdür. Yaşamının ilk günlerinde çocuğun kişilik yapısı, boşalım arayan içgüdüsel dürtülerle yüklü idden oluşur. Bu dönemde çocuk, bu dürtüleri erteleme, denetleme ya da düzenleme olanağına sahip değildir ve çevresiyle baş edebilme konusunda kendisinin bakımını üstlenen kişilerin egolarına tümden bağımlıdır.
Jung’a göre insan zihni, onun evrimi tarafından biçimlendirilmiştir. Dolayısıyla birey geçmişiyle bağlantılıdır. Bu bağlantı yalnızca çocukluğunu değil, kendi türünün geçmişini ve hatta tüm insanlık evrimini içerir.