—> Sahi, gerçekler bizi avutuyor mu, hiç mi kendimizi kandırdığımız anlar yaşamıyoruz? Dışarıdaki insanlara karşı kendimizi, zayıflıklarımıza rağmen güçlü gösteriyor olmamız, ruhumuza yapılmış bir saygısızlık anlamına gelmez mi?
—> Yaşadıklarımız ne kadar gerçekçi? Duygularımız, davranışlarımız, sözlerimiz, yüzlerimiz... İnandığımız doğruların ne kadarını araştırdık? Gerçeklikleri konusunda ne kadarına hakimiz, yoksa gerçekleri öğrenmekten korkuyor muyuz, bizi incitip takındığımız maskelerin düşmesinden mi çekiniyoruz?
—> İhsan Oktay Anar, zengin Osmanlı Türkçesi’ni kullanarak muazzam bir eseri ortaya çıkarmıştır. Felsefik olarak bir çok konuya değinen yazar, bazı filozoflara ve düşüncelerine atıfta bulunarak kitabının akışını zenginleştirmiştir. Varlık ve hiçlik üzerine harmanlanan bu kitap; Galata’da Yeniçerilerin hüküm sürdüğü zamanlarda yaşayan Bünyamin adlı bir gencin, birbirine bağlanan olaylarla ön perdede anlatıldığı hikayesini anlatmaktadır. Ek olarak da Bünyamin dışında Galata ahalisinin de arka perdede anlatıldığı söylenebilir.
—> Felsefik yönden, bilimsel yönden ve kurgusal yönden bol doyumlu kitap olan, puslu kıtalar atlasını, ‘adamakıllı’ öneririm :)