Rahmetün Mine 'r-Rahman - Kur'an-ı Kerim Tefsiri 4

Muhyiddin İbn Arabi

En Beğenilen Rahmetün Mine 'r-Rahman - Kur'an-ı Kerim Tefsiri 4 Gönderileri

En Beğenilen Rahmetün Mine 'r-Rahman - Kur'an-ı Kerim Tefsiri 4 kitaplarını, en beğenilen Rahmetün Mine 'r-Rahman - Kur'an-ı Kerim Tefsiri 4 sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Rahmetün Mine 'r-Rahman - Kur'an-ı Kerim Tefsiri 4 yazarlarını, en beğenilen Rahmetün Mine 'r-Rahman - Kur'an-ı Kerim Tefsiri 4 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kalbin Allah'tan başkası ile meşgul olması onun yüzeyinde bir pas gibidir, çünkü Hakk'ın o kalbe tecelli etmesine engel olur. Zira ilâhi makam devamlı surette tecelli eder, onun bizden perdelenmesi tasavvur edilemez. İşte bu kalp başka şeyleri kabul ettiği için, ilâhi tecelliyi övgüye değer şer'i hitap tarafından kabul etmemiş, bu yüzden de bu kalbin ilâhi tecelli dışındaki şeyleri kabul ediyor olması Hazreti Peygamber aleyhisselâm tarafından “paslanmak”, Kur'ân tarafından da örtülmek, kılıflanmak, körelmek gibi sıfatlarla ifade edilmiştir. Yoksa Hak sana ilmin kalpte olduğu bilgisini verir, ancak bu durumda kalp Allah'tan başkasının bilgisi ile doludur. Oysa Allah'ı bilen zâtlarda kalp Allah iledir. Demek ki kalpler yaratılışları itibariyle sap ve parlaktırlar ve ebediyen öyle kalırlar.
Sayfa 483Kitabı okudu
Mümin, Allah'ın varlığına, birliğine, O'ndan başka ilâh olmadığına, O'nun zâtından gayrı her şeyin yok olup zeval bulacağına, işin eninde sonunda Allah'a ait olduğuna iman ettiğini iddia ettiği ve dili ile iddia ettiği bu imanına gönülden de inandığını, kalben bağlandığını öne sürdüğü ve onun bu iddiasında doğru olması muhtemel olduğu gibi yalancı olması da muhtemel olduğu için Allah Teâlâ onu imtihan eder; böylece bu mükellefiyeti konusunda lehinde ya da aleyhinde delillerin ortaya konulmasını diler. Tabii kulun bu durumda delillendirmek durumunda olduğu kulluğu, ulühiyetin bütün âleme sirayet etmiş olmasından kaynaklanan kulluk değil, insanlara mahsusu olan iradi kulluktur. Bu itibarla Hak Teâlâ insanın gözlerinin önüne sebepleri yerleştirmiş, iman iddiasında bulunan kimsenin ihtiyaçlarını tam da bu sebeplere bağlamış, ona verdiği her şeyi işte bu sebepler üzerinden ve onlar aracılığı ile takdir buyurmuştur. Eğer bu durumda Allah Teâlâ o kimseye bu sebeplerin örtüsünü delip hakikati keşfedeceği bir nur bahşeder de kul bu nur sayesinde bütün sebeplerin ardındaki hakiki sebep olarak Allah Teâlâ'yı görür ya da ıhtiyaç duyduğu bütün şeylerin yaratıcısı veya var edici olduğunu kavrar ise işte bu kimse Allah'tan bir nur ve beyyine üzere “mümin” kimsedir; davasında sadık, doğru sözlü olandır; iddia ettiği makamın hakkını veren kimsedir ki bunu da Allah Teâlâ'nın kendisine bahşetmiş olduğu inayet sayesinde başarmıştır.
Reklam
Yüce olan, Allah tarafından konumu yüce kılınandır. Yücelik zâti yüceliğe sahip olan Allah Teâlâ'dan olduğu için kendilerine yücelik makamı vermiş olduğu kimseleri muhafaza buyurur, zorba ve mütekebbir olup da büyüklük taslayanları ise yerle yeksan eder, kendi zâtında bulunan kibriyâ nedeniyle bunları cezalandırır. Bu nedenle (Sonuç, Allah'a karşı gelmekten sakınanlarındır) buyurmuştur. Yani yeryüzünde büyüklük isteyenlerin istedikleri büyüklüğün akıbeti Allah'a karşı gelmekten sakınanlar lehine olacaktır. Yani Allah Teâlâ onlara dünyada ve âhirette yücelik dereceleri verecektir. Âhirette vereceği yücelik derecesi zaten muhakkaktır, çünkü Allah Teâlâ'nın vaadi haktır, haberi mutlak doğrudur. Âhiret diyarı ise mertebelerin birbirinden ayırt edilmesinin ve mahlükatın Allah katındaki değerlerinin, O'na göre konumlarının belirlenmesinin diyarıdır. Bu yüzden de kıyamet gününde muhakkak, Allah'tan sakınan takva sahiplerinin yücelik mertebesi olacaktır.
Âlemdeki her şey bir diğerine ya üstündür ya da ondan aşağıdadır. Her varlığın üstünde olan da vardır altında olan da. Onlara bu üstünlüğü veren Hak Teâlâ, bunu Allah dışındaki bütün varlıkların muhtaçlık ve noksanlık özelliğini izhar etme hikmeti ile vermiştir. Bu nedenle insan işte bu hakkı kuşatma özelliği ile göklere ve yere üstün geldiği vakit hemen (Göklerin ve yerin yaratılışı insanın yaratılışından daha büyüktür| âyeti geliverir. Gökler ve yer insan üstün geldiği vakit ise hemen “Beni ne göklerim kuşattı ne yerim, sadece kulumun kalbi kuşattı”? hadis-i kudsisi gelir ve her ikisinden de (yani hem insandan hem de gök ve yerden) bu övünme ve üstünlük özelliğini izale eder, böylece hepsi rablerine muhtaç olurlar, nefisleri ve üstünlükleri perdelenir.
Sayfa 469Kitabı okudu
Geri13
34 öğeden 31 ile 34 arasındakiler gösteriliyor.