Ramazan Azığı

İbrahim Gadban
Kardeşim;
Ramazan geldiğinde genelimizin düşüncesi, sadece oruç farîzasını yerine getirerek sorumluluktan kurtulmak şeklinde açığa çıkmaktadır. Biz sadece böyle yapmayalım. Gel, bu Ramazanımızı “son” Ramazanımızmış gibi değerlendirerek ihyâ edelim. Kim bilir belki de bir sonraki Ramazan’a erişmemiz mümkün olmayacaktır?
Mubarek aya yaklaşırken…
Kur’ân, anlaşılmak için vardır. Ve arınan kalpler Kur’ân’ı daha iyi anlar...
Reklam
Her yıl sofralarımızı sanki gayr-i müslimlere özenirmişçesine süsledik, farklı farklı menüler, envâi çeşit yemeklerle donattık. Belki Firavun’un bulamadığı farklılığı sofralarımızda gördük. Sahabenin öğün olarak yediğini, biz ağzımızı tatlandırmak için aldık. Ama bu Ramazanımız farklı olsun. Gel, bu Ramazan’da en fazla iki çeşitle iftar etmeye kendimizi alıştıralım. İnanın bu olmaz değildir. Sadece birkaç gün tedribat yapmak yeterlidir. Sahabe birkaç hurmayla kilometrelerce yol kat etmiş; biz de onları kendimize rehber edinerek az yemeye veya az çeşide kendimizi alıştıralım. Unutmayalım ki, insan alıştığı şekil üzere bir hayata kendisini kaptırır. Şimdileri Suriye’de olduğu gibi, yarın bu nîmetlerin bulunamayacağı bir zamanla karşılaşırsak halimiz ne olacak?
Kardeşim;
Bu ay, kötü hasletlerimizi, Allah’ın razı olmadığı yanlış işlerimizi ve karakterimize sinmiş bazı olumsuz davranışlarımızı bütünüyle terk etme ayıdır. Şunu unutmamak gerekir ki, bir insan bir ay süreyle bir amele devam etse veya bir ay süreyle bir davranışı bütünüyle terk etse inşâallah o, onda artık meleke halini alır ve kendisinde bir davranış haline dönüşür. Bu nedenle bu ay içerisinde karakterimize sinmiş olan bazı hatalı davranışlarımızı terk etmeye âzami derecede gayret göstermeli ve bu noktada ciddî bir gayret içerisine girmeliyiz. Mesela bize cennet kazandırmayıp cehennemden uzaklaştırmayan boş konuşmaları, gereksiz ve faydasız işleri; yine bunun gibi gıybeti, iftirâyı, tecessüsü, su-i zannı, yalanı, insanları aldatmayı terk etmeliyiz. Aksi halde orucumuz nedeniyle çektiğimiz açlık ve susuzluk yanımıza kâr(!) kalır ve bu rahmet ayından istifade edemeyiz. “Her kim yalan sözü ve yalan sözle amel etmeyi terk etmezse, Allah’ın, onun yemeğini ve içmesini terk etmesine ihtiyacı yoktur.” (Buhari)
Kardeşim;
Gel, bu ay içerisinde kendin için bembeyaz, pırıl pırıl ve yepyeni bir sayfa aç. Rabbinle Onu üzmeyeceğine, O’na karşı gelmeyeceğine; aksine razı edip hoşnut kılacağına dair yeniden bir sözleşme yap. Çünkü bu ayda yapılan salih ameller, ortaya konulan güzel işler ve karara bağlanan sözleşmeler asla zayi olmaz!
Her Ramazan’da hemen hepimiz hatimler indirir ve Kur’an’ı baştan sona okuruz. Ama gel, bu Ramazanımız farklı olsun ve Kur’an’ı sadece yalın bir şekilde okuyarak değil, anlamı üzerinde yoğunlaşarak, mesajlarını anlamaya çalışarak ve en önemlisi pratiğe dökme gayreti göstererek okuyalım. Böyle yaparsak Ramazanımız gerçektende “Ramazan” olacak ve bayramımız anlam kazanacaktır.
Reklam
Selef’in büyüklerinden birisi olan Hasan-ı Basrî’nin de dediği gibi, arınan kalpler Kur’ân’ı daha iyi anlar, daha iyi kavrarlar; Allah’ın kelamını anlamaya doymazlar. Eğer sen de Allah’ın kelamını daha iyi anlamak istiyorsan kalbini her türlü kötülükten; hasetten, kibirden, gururdan, kinden, nefretten, çekememezlikten, kasvetten… arındır, temizle. Bak o zaman Kur’ân ile olan ilişkin nasıl olacak.
'' Ne mutlu bu ayda arınmayı başarabilenlere! ''
Sayfa 72 - Menahil YayınlarıKitabı okudu
Oruç, insanın takvâsını artıran en üstün amellerdendir. Zaten Rabbimiz, orucu farz kılmasının gerekçesini, insanları daha takvâlı olmaya sevk etmesine bağlamıştır. Rabbimiz şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, takvâ sahibi olmanız için size de farz kılındı.” (Bakara, 183)
Sayfa 83
İbni hacer el Hanbeli rahimehullah şöyle demiştir
Takva kulun kendisi ile korkup sakındığı şey arasına kendisini ondan koruyacak bir engel koymasıdır
Reklam
Bu gün nice insan var ki, orucunu ya “tutmazsam falancalar ne der?” düşüncesiyle tutuyor, ya da Allah rızası için tuttuğu halde bu ameline sünnette olmayan birçok bâtıl işler, yani bidatler bulaştırıyor. Oysa her iki durumda, bir Müslümanın şiddetle kaçınması gereken şeylerdendir.
İnsanın şehvetini kamçılayan en önemli şeylerden birisi “mide doluluğu”dur. Mide dolu olduğu zaman şehvet artar, arzular çoğalır, istekler doruğa ulaşır. Mide boş olduğunda ise bunlar en asgari düzeye iner ve insanı tahrik eden unsurlar zayıflar. İşte bu nedenle oruç tutmanın şehveti kırma yönünde büyük bir etkisi vardır.
Kardeşim;
Bu ay muhasebe ve nefsi hesaba çekme ayıdır. Bu ay içerisinde önceden yaptığın, amel defterine yazdırdığın tüm işleri yeniden gözden geçir. Ne yaptın? Ne yapmalıydın? Ne yapmamalıydın? Yapman gerekirken yapmadıkların; yapmaman gerekirken yaptıkların nelerdi? Tüm bunları sorgula ve dehşeti, gönülleri titreten o gün gelmeden önce kendini hesaba çeken kullardan ol. Hz. Ömer’in de dediği gibi, hesaba çekilmeden önce kendini hesaba çek. Tartılmadan önce tartıl!
Hamd Allah’a özgüdür. O’na hamd eder, O’ndan yardım ister ve O’ndan bağışlanma dileriz. Nefislerimizin şerrinden, yaptıklarımızın kötülüklerinden O’na sığınırız. Allah kime hidayet ederse onu saptıracak yoktur. Kimi de saptırırsa onu doğru yola sevk edecek biri bulunmaz.
Unutmamak gerekir ki, hayvanlar da bazen çaresizliklerinden dolayı beklerler; hem de uzun uzun… Bizleri hayvanlardan farklı kılan “niyetlerimiz”dir. Onlarda aç durur, biz de… Ama bizler Rabbimizin emrinden dolayı aç durduğumuzu idrak ederek onlardan ayrılırız. Niyeti Allah rızası olmaksızın ve “insanlar ne der” kastıyla sözüm ona oruç tutan bir insanın bu noktada hayvandan farkı kalır mı?
Resim