Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

1826-1997 Devlet Gözüyle İslamcı Faaliyetler

Resmi Belgeler Işığında Ordu ve Din

Faik Bulut

Resmi Belgeler Işığında Ordu ve Din Sözleri ve Alıntıları

Resmi Belgeler Işığında Ordu ve Din sözleri ve alıntılarını, Resmi Belgeler Işığında Ordu ve Din kitap alıntılarını, Resmi Belgeler Işığında Ordu ve Din en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Nakşibendiliğin Kürtler arasında yayılan kolu Halidiye'dir. Mevlana Halit, aslen Süleymaniye'nin Karadağ köyünde doğmuş bir Kürt olup, Hindistan'da eğitim almış; dönüşünde Bağdat'a yerleşerek Halit-i Bağdadi adıyla anılmıştır. Sultan II. Mahmut, bu şeyhin şöhretinden korkup kendisini İstanbul'a getirtmiş; Halit, kısa zamanda İstanbul'un ileri gelenlerini kendi tarikatına sokmuş ve geniş nüfuz sahibi olmuştur. Tehlikeyi sezen II. Mahmut, kendisini Şam'a göndermiştir. İşte, aslen Kürt olan Halit'in Kürtlerle temas ve meşgul olması Şam'da başlamıştır. Birçok Kürt halife tayin etmiştir. Bunlar, her fırsatta devlete isyan çıkartıp Kürt milli hissini uyandırmağa çalıştılar. Şeyh Sait, bu halifelerden birinin torunudur. Nakşi şeyhlerinin, Ahmedi Hani namıyla bilinen Kürt milliyetçi edebiyatçısının yazdığı Mem u Zin adlı eseri, dinsel ayinlerden sonra okutmak suretiyle Kürt milli cereyanlarını uyandırmaya çalıştıkları Şark İstiklal Mahkemesi tarafından tespit edilmişti.
Sayfa 69 - Doruk Yayıncılık, 2. Baskı: Haziran 1997
uzun alıntı alarmı!
(...)Anayasamızın 2'nci maddesine göre TC laik bir hukuk devletidir. Bu şekilde laiklik Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin temel bir ilkesi olarak kabul edilmiş, laiklik Anayasal bir kural durumuna getirilmiştir. Laiklik, devletin dinler arasında ayrıcalık gütmeksizin hepsine dinsel yayılma, ibadet, örgütlenme olanaklarının sağlanması ve devletçe
Sayfa 331 - 332 Doruk Yayıncılık, 2. Baskı: Haziran 1997 | 13.12.1988 tarihli, T.C. İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından görülen Nurculuk Davası dosyasından kesit
Reklam
"Hedef, Türk ordusunun Atatürkçü karakteridir."
"Atatürkçü laik demokratik cumhuriyetin başlıca iki karşıtı vardır: İkinci cumhuriyetçiler diye bilinenler ve Türkiye'yi de İslam devleti haline getirmek isteyenler. İslam devleti yanlıları belki de ikinci cumhuriyetçilerden daha kurnaz, hatta daha gerçekçidirler. TSK'ya dışarıdan çamur atılmakla yıpratılamayacağına müdriktirler. Onlar, orduyu 'içerden fetih' hesapları içindeler. Hedef, Türk ordusunun Atatürkçü karakteridir. Bir yanlışın düzeltilmesi lazım: Ordu, RP'ye düşman değildir; RP, ordudan tedirgindir. Ordu, meşru müdafaa halindedir. Zaten, RP'den başka hiçbir siyasi parti Ordu'yu ele geçirmek için sinsi plan sahibi olmamıştır..."
Sayfa 138 - Doruk Yayıncılık, 2. Baskı: Haziran 1997 | Metin Toker, 26-27 Haziran 1996 tarihli Milliyet gazetesindeki köşe yazısından
Çiller, "Erbakan Hoca'nın dizinin dibinde oturup her konuda kendisini dinleyen bir 'Osmanlı Gelini' gibidir. Bu nedenle 10 üzerinden 10 puanı haketmiştir..." "Osmanlı Gelini" Çiller, sadece Erbakan'ın dizinin dibinde oturmuş olsa, yine iyi. Özellikle başbakanlık döneminde Nurcu Fethullah Hoca'dan "feyz aldığı, birçok konuda kendisine danıştığı" basında çokça yazıldı. Çiller, bu "gayr-i resmi danışmanı"nın sözüne uymaya öylesine dikkat ediyor ki; Ortaasya Cumhuriyetleri'nin birinde Fethullah Hoca yandaşlarının okulları hakkında, "bunlar laikliğe aykırı işler yapıyor" diye şikayette bulunan bir büyükelçi 1995'te merkeze alınıyordu. O tarihten sonra, Fethullah Hoca'ya danışılmadan, anılan ülkelere büyükelçilerin ataması yapılmamaya başlandı.
Sayfa 129 - Doruk Yayıncılık, 2. Baskı: Haziran 1997
1950'lerde DP döneminde özellikle Menderes-Nurcular (Said-i Nursi) ilişkisi; 1960'lar da AP lideri Süleyman Demirel'in tüm tarikat şahsiyetleriyle dirsek teması halinde olması, hele hele Nurcular'ı partinin yankolu gibi çalıştırması; 1970'lerde Nurcu-Nakşi ittifakı sayesinde ortaya çıkan Milli Nizam Partisi; 1980'lerde ANAP lideri Turgut Özal'ın tarikatlara dayanan siyaseti vs. anılan çerçevede görülmelidir. Bu bağlamda ele alındığında, günümüzde "hoşgörü şeyhi ilan edilen" ve "sivil toplum" için kendisinden "feyz alınan" Nur Cemaati ileri gelenlerinden Fethullah Gülen'in niçin böylesine popüler olduğu; DYP Başkanı Tansu Çiller, ANAP önderi Mesut Yılmaz, CHP eski başkanı Hikmet Çetin, DSP lideri Bülent Ecevit ve benzeri pek çok politikacının Fethullah Hoca ile buluşmak için neden sıraya girdiği de kolayca anlaşılmış olur. Özetle, 19.yüzyıldan 20. yüzyıla taşınan Osmanlı toplumunda, devlet, toplumu denetlemek için tarikatlarla iç içe girdi. Ancak, iş, tarikatlar yoluyla devleti kontrol noktasına doğru seyretti. Derken, siyasiler; devleti denetlemeye yönelik mücadelelerinde tarikatları kullanma taktiğine başvurdular.
Sayfa 33 - Doruk Yayıncılık, 2. Baskı: Haziran 1997
ÖNDER'in "İmam hatip mezunlarının yüzde 100 başarılı olduğu yolundaki iddiası, ne yazık ki İslami propaganda tarzının hegemonya kurduğu Türkiye kamuoyunda yanlış biçimde genel kabul görüyor. Oysa, gazeteci Rafet Ballı imzasıyla 16 Şubat 1997 tarihli Aydınlık dergisinde çıkan bir araştırmanın sonuçları şöyledir: İslamcı çevrelerin reklamını yaptıkları imam hatip liselerindeki başarı iddiaları birbirine uymuyor. İmam Hatip mezunları hem meslekleri olan İmamlıkta, hem de üniversiteye girişte yetersizler. İHL mezunlarının sadece % 15'i mesleğinde kalıyor, diğerleri başka alanlara geçiyor. Resmi rakamlara göre, İHL mezunları, üniversiteye giriş başarı sıralamasında 20 çeşit lise ve meslek okulu arasında 15. sırayı işgal edebiliyor. Bizzat Diyanet'in ifadesine göre, "İHL'lerdeki eğitim seviyesi, kendi kuruluş amaçlarına da hizmet etmiyor ve din görevlileri iyi yetişmiyor."
Sayfa 100 - Doruk Yayıncılık, 2. Baskı: Haziran 1997
Reklam
Zararlı dini unsurların her vesile ile ele alarak taraftarlarına kasıtlı olarak yansıttıkları en önemli konu, laiklik prensibidir. Atatürk'ün yeni Türk devletinin yönetimine esas kabul ettiği bu prensip, ilk andan itibaren zararlı dini unsurlar tarafından istismar vesilesi edilmiştir. Laiklik ile dinsizliği eş anlamlı gösterme gayretleri, günümüze kadar sündürülmüştür. Vatandaşlarımızın büyük bir çoğunlukla onayladığı 1982 Anayasası, vatandaşın laiklik anlayışını simgelemektedir. Buna rağmen zararlı dini unsurlar, laiklik ilkesini, din ve vicdan hürriyetlerini kısıtlayıcı bir yaklaşım olarak sürekli saptırmak isterler. Diğer taraftan aşırı sol unsurlar da halkın hassas olduğu din konusunu istismar edilmek için, laikliği, din tanımama şeklinde propaganda etmektedir. Gerek aşırı sağ ve gerekse sol unsurlar, laiklik ilkesini bir Anayasa gereği değil, kendi çıkarlarına ulaşmak maksadı ile istismar edilecek bir konu olarak görürler.
Sayfa 224 - Doruk Yayıncılık, 2. Baskı: Haziran 1997
Bir kere, cemiyetin kuruluşundaki amblem (tabanca, Kuran ve bayrak) iktidarın üçlü sacayağında dinin (İslam) gerekliliğini vurguluyordu. İkinci olarak, İttihat ve Terakki, Abdülhamit'in azledilmesinde Şeyhülislam fetvası almıştı. Hatta bu işe yanaşmayan Şeyülislam'ı, tabanca tehdidi ve zoruyla evinden alarak fetvayı imzalattırmıştı. Bu, ordu ve din ilişkilerinin çelişkili doğası açısından ilginç bir noktadır. Üçüncü olarak, aynı örgüt, birçok din adamı ile İlmiye Sınıfı'nın ileri gelenlerini (Musa Kazım, Mustafa Asım, Elmalılı Hamdi Yazır, Mustafa Sabri) cemiyete kaydettirmiş, İttihat ve Terakki'nin dini şubesini kurdurtmuştur. Dördüncü olarak, Said-i Nursi gibi dönemin en önemli dini şahsiyetlerinden birini Teşkilat-ı Mahsusa'ya (İstihbarat) alabilmiştir. Beşinci olarak, Birinci Dünya Harbi'nde Cihad-ı Ekber (Büyük Cihat) fetvasını yayınlatıp, bütün İslam alemini yanına çağırmıştı. Altıncı olarak; Meşihat (Şeyhülislamlık), makamına seçtiği yandaşı din adamlarından fetvalar alarak, Osmanlı'nın bütün il ve ilçelerindeki din görevlilerine "Meşrutiyet yönetiminin övülmesi" yolunda talimat verilmişti. Yedinci olarak, Cemiyet üyesi olmayan din adamlarına, işe başlamadan önce, dini muhalefette bulunmayacaklarına ilişkin yemin (ahitname) imzalattırılmıştı. Sekizinci olarak, 31 Mart Vakası gibi iktidarı tehdit eden kitlesel/dini ayaklanmalardan ötürü çok güvendiği din adamlarından Şeyhülislam Musa Kazım gibilerinin bile Divan-ı Örfi'de (Sıkıyönetim Mahkemeleri) yargılanmalarına izin vermişti. Son olarak, Alevi-Bektaşi mecrasında yürüyor görünmüştü.
Sayfa 44 - Doruk Yayıncılık, 2. Baskı: Haziran 1997
Toplumun çatlaklarını (Gramsci'nin deyişiyle) örten sıvadır din. Dine paralel biçimde gelişen devlet ise, sınıflı toplumun kamuyönetsel örgütüdür. Her iki örgüt (veya kurum) ilkin Sümerli din adamları (rahipler) tarafından kurulmuştur; rahipler, din kurumunun olduğu kadar devlet kurumunun da içini ilk dolduran kişiler olarak tarihe geçerler. Bu demektir ki; devlet gibi din de, tümüyle dünyacı işler için düşünülmüş bir kurumdur. Ötedünya kavramı ise, ideolojik savaş koşulları içinde, neden sonra geliştirilmiştir. Maddeden soyutlanmış Tektanrı kavramı da öyle. Devlet, sınıflı toplumun baskıcı(kaba güç) aygıtını; din, ikna(iman gücü) aygıtını temsil etmektedir. Arada bir, birbirlerinin silahını kullanabilmektedirler.
Sayfa 2 - Doruk Yayıncılık, 2. Baskı: Haziran 1997
18 Aralık 1994 - Birinci baskıya önsöz
Türkiye toplumu, kendi iç çelişkilerini ve iç hesaplaşmasını yapmaksızın demokratikleşme meselesini çözemez. Anılan hesaplaşmanın sacayaklarından biri de devlet (ve ordu) ile islami çevreler arasında olanıdır. Önümüzdeki yıllar, ordu-islamcılar hesaplaşmasına gebedir.
Doruk Yayıncılık, 2. Baskı: Haziran 1997
Reklam
- Mustafa Kemal Atatürk:
"Din, gerekli bir kurumdur. Dinsiz ulusların yaşamlarını sürdürmesine olanak yoktur. Yalnız şurası var ki din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Softa sınıfının din simsarlığına izin verilmemelidir. Dinden maddi çıkar sağlayanlar, iğrenç kimselerdir. İşte biz, bu duruma karşıyız ve buna izin vermiyoruz. Bu gibi din ticareti yapan insanlar, temiz ve suçsuz halkımızı aldatmışlardır. Bizim ve sizlerin savaşacağımız ve savaştığımız bu kimselerdir."
Sayfa 544 - Doruk Yayıncılık, 2. Baskı: Haziran 1997 | Kılıç Ali, Atatürk'ün Hususiyetleri'nden
Dinin, devlet (ve ordunun) üst seviyelerini adeta işgal etmesi; 1960'larda Demirel gibi bir Başbakan'ın Konut'ta namaz kılmasıyla başlamış, Turgut Özal'ın Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nde ailece namaz kılımasıyla sürmüş, Başbakan Tansu Çiller'in 1994 yılının sonlarında ünlü tarikat-cemaat (Fethullah Gülen, Mehmet Kutlular, Şeyh Raşit Erol'un oğlu) lideri olduğu söylenen kimi İslami/dini şahsiyetleri, TC tarihinde ilk kez, Konut'ta kabul etmesiyle doruğa ulaşmıştır. Ayrıca Çiller henüz Başbakan ve DYP Genel Başkanı olmadan önce, yanındaki kimi tarikatçı milletvekilleri aracılığıyla, bazı tarikat-cemaat liderlerinden "İslam dininde bir kadın İmam (lider/önder) olabilir yolunda fetva aldırmıştı zaten.
Sayfa 86 - Doruk Yayıncılık, 2. Baskı: Haziran 1997
(...)Türkiyemizde 95 tarikat kurulmuştur. Ayrıca 109 şubeleri mevcuttur. Her tarikatın kendine mahsus kıyafetleri vardır. Kadiriler: Yeşil renk taşırlar, sarıkları da yeşildir. Rufailer: Sarıkları siyah renklidir. Bedeviler: Kırmızı hırka ve sarık taşırlar. Mevleviler:Taç denilen 12 dilimli bir külah giyerler. Bektaşiler: Deve tüyü renkli uzun bir külah ve başa giyilen külahlara taç, sikke, kalansüve, arakiye, kırmız adları verilir. Dervişler, boyunlarına sekel denilen taş asarlar. Bektaşiler de bellerine teslim taşı takarlar. Dervişlerin bir asası ve ayrıca tabar denilen sırmaları vardır. Her tarikatın sancağı bulunmaktadır. Genel olarak üç bölümde mütalaa edilirler. 1. Tariki Ahyar : İslamiyet'in farz ve sünnetlerini ihya etmektir. 2. Tariki Ebrar: İyi ahlak sahibi olarak kalbini temiz tutmaktır. 3. Tariki Şettar: Cenabı Hakka aşk ve muhabbetle bağlanmak yoludur. Şettarlar'ın 10 mertebesi vardır.
Sayfa 439 - Doruk Yayıncılık, 2. Baskı: Haziran 1997 | İstanbul polisinin tuttuğu "Tarikatlar" dosyası. İslami Hareket Örgütünün görülmekte olduğu İstanbul DGM Savcılığı dosyasında(1994) bulunuyor.
ANAP'ın İçişleri eski Bakanı tarikatçı Abdülkadir Aksu'nun 1987'de, "Kürtleri oyalamak istiyorsanız, onlara bolca İslam'ı ve dini öğretin ve ellerine de doksan dokuzluk bir tespih verin" demesiyle birlikte devletin dine verdiği önem de ortaya çıkmaya başladı. Öyle ki; "Emniyet içinde İslamcı Cunta oluştu." Yeni İmam Kaymakamlar işbaşına geçti. Hacı valilerin sayısı hızla arttı. Polis Kolejleri'ne İslami faaliyetler ve tarikatlar girdi.
Sayfa 84 - Doruk Yayıncılık, 2. Baskı: Haziran 1997
Kuşkusuz bu cami yaptırma modası, şu saptamadan kaynaklanıyordu: Türkiye'de esas tehlike, solculuk ve kızıl komünizmdir. Ordu içinde bu tür faaliyetler (komünist) yapılagelmektedir. Komünizme karşı milli ve manevi değerlerimizi en iyi koruyan şey İslam dinidir.
Sayfa 80 - Doruk Yayıncılık, 2. Baskı: Haziran 1997
53 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.