Risale Okumaları 2 - Büyük Buluşma

Metin Karabaşoğlu

Risale Okumaları 2 - Büyük Buluşma Sözleri ve Alıntıları

Risale Okumaları 2 - Büyük Buluşma sözleri ve alıntılarını, Risale Okumaları 2 - Büyük Buluşma kitap alıntılarını, Risale Okumaları 2 - Büyük Buluşma en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
..bütün peygamberler manen en büyük terakkilerini, maddeten musibetin en ağırı üzerlerine çökmüşken tecrübe etmişlerdir.. ...yaratılmış olanların aczini anladığı ölçüde Yaratanın kudretini tanıyan insan, musibet hengâmında tam da bunu tecrübe etmektedir..
Risale-i Nur gibi bir eseri okumak, elbette başlı başına bir huzur, bir sekinet ve ibadet halini yaşamaya sebeptir.. Ancak onu anlamak "teenni ile mütalaa" gerektirmektedir.. Teenni ile mütalaa, yani kalben yönelmenin yanısıra, fikren yoğunlaşma, zihnen meşgul olma, muhakeme etme...
Reklam
Kemal, buydu işte..zıtların, bize zıt görünenlerin buluşması idi.. Hem Zülcelâl, hem de Zülcemal idi Rabbimiz.. Mutlak anlamda celâl sahibi olarak mutlak anlamda cemal sahibi olmasıyla gösteriyordu kemalini.. Cebbar ve Kahhar bir Yaratıcı olarak, Rahmân ve Rahîm de olmasıyla; Azîz ve Kadîr olmakla birlikte, Kerîm ve Muhsin olmasıyla gösteriyordu..
Mektubun bilhassa son paragrafından öğrendiğimize göre, Şefik adlı Nur talebesi 'üç yaşından sekiz yaşına kadar' çocukları ile yeğenlerine Risale-i Nur okumuştur. Ama, meselâ “Bunlar Risale-i Nur'dur. Üstad Bediüzzaman Said Nursî bunları yazmıştır gibi bir girişle değil! Hele hele, “Gelin bakalım. Şimdi size Risale-i Nur okuyayım”diye hiç değil. Bilakis, kendisi Risale-i Nur okuyorken çocuklar başına toplanıp ne okuduğunu sormuşlar; o da “Elmas, cevher, nur” demiştir. Bu cevapla merakları uyanan çocuklar “elmas, cevher, nur’u anlamaya çalışırken, Şefik onları sevmiş, çay vermiş, okumaya devam etmiş, aradaki sorularına “Bu, elmas, cevher, nurdur” şeklindeki merak uyandırıcı cevapla mukabele etmiş, 'anlayamadıkları’ yerleri ‘onların anlayabileceği şekilde’ izah etmiş ve en sonunda “Nur, bunu okumaktır. Elmas, bu sözleri yazmaktır. Cevher de, bu kitaptan aldığınız imandır diye bir açıklama getirmiştir.
Ölüden diri, geceden gündüz çıkaran, seyyieyi haseneye çevirmeye de muktedir olan Zât-ı Zülcelâl'in; ölü ve karanlık hallerden diri ve aydınlık sonuçlar çıkardığının bir dizi örneğini sunuyor Asr-ı Saadet..
Santraç Meselesine Bakılması Gereken Açı
Kendi namima, fakihlerin 'satrança dair hükümlerini, bu noktada manidar bir örnek olarak görüyorum. Ehl-i İslâm'ın gündemine-bildiğim kadarıyla İran'ın fethinden sonra gelen satranç oyunu için, fakihlerin büyük kısmı caiz değil' diye düşünüyorlar. Bu, bugün birilerinin anlamsız bulduğu; birilerinin ise 'vakit israfi gerekçesiyle izaha çalıştığı bir hüküm. Ben ise, şahsen, bu hükmün temelinde müthiş bir imanî duyarlılığın yattığını hissediyorum. Neden derseniz; satranç, 'şah’ın zafer kazanması veya en azından muhafazası uğruna 'piyon'ların düşmanın önüne yem olarak atıldığı; hatta atin, filin ve vezirin de şah için gözden çıkarıldığı bir oyun. Yani, insana, birini koruma adına başkalarını feda etme yönünde bir zihin talimi yaptıran şefkatsiz ve adaletsiz bir oyun. Satranç oyununun gerisindeki bu mantık ise, en küçük bir mahlûkun dahi hakkını zayi etmeyen Âdil-i Mutlak'ın Adl, Hakem, Rahîm, Raûf gibi isimlerine ayna olma sırrına münasip düşmüyor. Yine bu mantık, ism-i Adľin bir cilvesi olarak, İslâm'ın “Devletin selameti için şahıslar feda edilmez” şeklindeki hükmünü içeren adalet-i mahza esasıyla da uyuşmuyor. Üstün' görülen birileri adına ‘aşağı gözüken birilerini feda etmek, onları bile bile ölüme atmak imanî ölçülere ve ism-i Adl’in cilvesine sığmadığı içindir ki, alimler zihnen bu zulmün talim edilmesi demek olan satrancı caiz görmüyorlar!
Reklam
67 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.