Kitap asıl Robinson'un Brezilya'da çiftçiyken köle getirmek için yolculuğa çıkmasıyla başlıyor diyebiliriz. "Asıl" diyorum çünkü kitap bununla tak diye başlamıyor. Her neyse, denizde fırtına çıkıyor ve Robinson kıyıya vuruyor. Ben ne kadar talihsizim, babamın sözlerini dinlemeliydim gibi sözler sarf ediyor. Gemi daha batmadığı için oradaki malzeme ile yaşamaya devam ediyor. Ama adam ada da yapayalnız. Bir insan nefesi istiyor. Ancak gel gelelim adam ilk bulduğu adamı köle yapıyor. Kendisine efendi dedirtiyor. Bir sömürü kültürünü, kölelileştirme kültürünü güzelleştiriyor. Ayrıca Müslümanları Türkleri kötülüyor. Barbarca diyor. Güleyim bari. Kendi miletinin yaptığı tüm kötülükler iyilik galiba. Bir tek biz kötüyüz, barbarız. Neyse. Olaylar gelişiyor ve Robinson adadan kurtuluyor. Adaya başka insanlar yerleşiyor. Kendi adasına sömürü diyor. Evet, sömürge. O kelimeyle bir süre bakıştık sanırım. Kısacası, kitap sörmeyi, köleleştirmeyi güzelleştiriyor.
Ah bir de, onun dini en güzel. Başka dinler barbarca, kötülük yolu. Fakat kitapta her ne kadar bu gibi yaklaşımlar olsa da, Robinson'un kendisine sorgulaması hoşuma gitti. İlk kitap sizi bırakmıyor, su gibi.(YKY'de bu baskısında iki kitabı da vardır.) Ancak ikinci kitap sıkıyor. İkinci kitabı okumasanızda olur.
Neden okuyun diyorum çünkü kitap bir klasik. Okumanız hayrınıza olur. Ha kitabı düşüncesel yönden hiç beğenmedim ama edebi olarak güzel. Puanım 7/10
Kitabı okurken sabırlar diliyorum. Hoşçakalın. 。◕‿◕。