Daha önce, "Felsefe Yapmanın Üç Temel Dinamiği: Akıl Nefret, Aşk"1 isimli yazımızda, bir yandan özlü de olsa felsefe yapmanın temel dinamiklerini dile getirmeye, öte yandan felsefe yapmada tek bir dinamiğin söz konusu olmadığını, felsefe yapmadaki bağlamın son derece geniş olduğunu ifade etmeye çalışmıştık. Bu cümleden olarak, felsefe yapmada, aşka atıfta bulunmanın son derece önemli olduğu düşüncesindeyiz. Bunun güzel bir örneği de, kuşkusuz, "felsefesini aşk üzerine kuran Mevlana"2dır. Açık konuşmak gerekirse, Plato'ya atıfla, felsefe yapmaya bilgelik aşkı deniliyorsa3 bu Mevlana için de geçerlidir; dahası, Mevlana, "aşkın dilini kullanan"4 bir düşünürdür. Doğrusu, "Mevlana aşkı kendisine maksud edinmiş, aşkla özdeşleşmiş; aklı aşkın hizmetine ve aşkı da insanlığın hizmetine sunmuş ender simalardan biridir. O, Hak sevdasıyla, Hak yolunda, aşk yolunda yanmayı, olmayı ve ermeyi amaç edinir."5
Arıyor isen eğer aşkı, aşk içre git,
Gel gönül denizine; derede işin ne?
Hz. Mevlana'nın Rubaileri, çev.: Şefik Can, C. II,
Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1991, Rubai No; 1746.
1. Mevlana'nın rubailerine atıflaa söylemek gerekirse; aşka dayalı düşünmeye önem verdiği, kapalı ve donuk bir felsefi algıdan
açık ve estetik bir felsefi algıya doğu yöneldiği dikkat çekmektedir.
Bu dikkat çekiş, temel din felsefesi konu ve sorunları evrensel
bir amaç doğultusunda tartışmaya da olanak sağlamaktadır.
2. Mevlana'nın rubailerine bakıldığında, bir din felsefesi konu
ya da sorununun başka bir din felsefesi konu ya da sorunundan
daha az önemsiz olamayacağı düşüncesinin çok geçmeden insan
anlığında belirdiği görülur. Bu açıdan da Mevlana tarafından ileri
sürülen düşüncelerin, din felsefesi konu ve sorunlarına ilişkin
yeni yaklaşımlar sunduğu hususu dikkate alınması gereken başka bir ayrıntıdır.
3. Mevlana'nın rubailer eşliğinde aşka atıfla dile getirdiği düşüncelerin, yalınızca, din felsefesinde tartışılan şu ya da bu sorun
ve konuya açıkık getirmediği, aynı zamanda tartışılma olasılığı olan ve din felsefesi açısından önem taşıyan pek çok konu ve soruna da ışık tuttuğu ve işaret ettiği görülmektedir.
Rubaileri ışığında, şu nokta da açıkça görülmektedir: Mevlana'nın tartıştığı temel dini ve felsefi konu ve sorunlar arasında anlaşılır bir bütünlük gözlemlenebilmektedir.