O gece, âşık olma yeteneğimi sonsuza dek yitirdiğimi, bir daha sonsuza dek gülmeyeceğimi, düş peşinde koşmayacağımı sanıyordum. Ama sonsuzluk uzun bir zaman parçasıdır. Uzun süren hayatım bana hiç değilse bunu öğretti.
Tıpkı dünyaya geldiğimiz zamanki gibi öldüğümüz zaman da bilinmezden korkarız. Ne var ki bu korku gerçeklerle ilişkisi olmayan, bizim içimizden gelen bir şeydir. Aslında ölmek de doğmak gibidir: Yalnızca bir değişim.
"Ne zaman toplayıp vazoya koysam seni anıyorum, ama ortada çiçek yokken de seni anıyorum, her an seni anıyorum, Férula çünkü işin aslı şu ki sen beni bırakıp gittin gideli hiç kimse beni senin sevdiğin gibi sevmedi."
İşsizler asgari ücretle iş bulabilmek için fabrika önlerinde kuyruğa giriyorlardı. Emekçi ordusu köle durumuna düşmüştü ve on yıllardan beri ilk olarak işveren, zerrece tazminat ödemeden işten adam çıkarma ve en ufak bir protesto edeni hapse attırma yetkisine sahipti.
"Parayı basın yayın kurumlarını satın almak için kullansak daha iyi olur. Böylelikle kamu düşüncesini dilediğimiz gibi yönlendirebiliriz ki gerçekte önemli olan tek şey de budur."
Yeryüzünden kopmak bu aşamada en zor gelir de geride bıraktıklarımızın sevgisini gerekseriz, hiç değilse bir gönüle bir tohum ekmiş olmanın avuntusuyla ayrılmak isteriz dünyadan.