Bayram tatili en sevdiğim yazarları tekrardan okuyarak geçiyor. Isabel Allende'de o yazarların başında geliyor. Sihirli gerçekçilik kategorisinde tanımlanıyor pek çok romanı. Tıpkı büyük hayranlık duyduğu Gabriel Garcia Marquez'in izinden giderek yazdığı ilk romanla da ona saygısını sunuyor. Yüz Yıllık Yalnızlık 1965 yılında yayınlandı, Ruhlar Evi ise 1982 yılında yayınlandı.
Isabel Allende toplumsalcı gerçekçilik ve büyülü gerçekçilik yoluyla kendi anılarını o kadar mükemmel harmanlıyor ki; okurken kendinizi romanın bir kahramanı gibi hissediyorsunuz. Şili'nin makus tarihini, Neruda'nın son günlerini, Sosyalistlerin ve köylülerin yaşadıklarını, bir ailenin yetmiş yıllık serüvenini soluksuz bir şekilde okuyoruz. Romandaki Alba karakterinin Isabel Allende'nin kendisi olduğunu düşünmüşümdür hep. Büyük acılardan, büyük hikayeler ve ebedi mutluluklar doğar. Isabel Allende yaşadıklarını yazarak milyonlarca insana umut vermiş, ağlatmış ve yüzünü güldürmüş bir yazar.
Üç kuşağı aynı sahnede buluşturup; imkansız aşkları, kırgınlıkları, zenginlikleri, yoksullukları, iktidar hırsını, siyasi kargaşayı, ölümü ve yaşamı tek bir kitapta anlatabilmek doğuştan saf bir yetenek gerektirir.
Ruhlar EviIsabel Allende · Can Yayınları · 20221,152 okunma
Tıpkı dünyaya geldiğimiz anda olduğu gibi, ölürken de bilmediğimiz şeyden korkarız. Oysa korku, gerçeklerle hiç ilgisi olmayan içsel bir şeydir. Ölmek de doğmak gibidir: Bir değişimden başka bir şey değildir.
O gece, aşık olma yeteneğimi sonsuza dek yitirdiğimi, bir daha sonsuza dek gülmeyeceğimi, düş peşinde koşmayacağımı sanıyordum. Ama sonsuzluk uzun bir zaman parçasıdır. Uzun süren hayatım bana hiç değilse bunu öğretti.