Hayat bu işte; hiç bitmeyecekmiş gibi düşünülen, yaşanan o yoğun duygular, bir süre sonra insafsız zamanın gadrine uğrayarak sadece birer anı, giderek soluklaşan, silikleşen birer deneyim olarak kalıyor.
Oysa bu özellikler, istesem de istemesem de, benim doğal varlığımdı ve gerçekten bu doğal varlığımı savunmaktan başka bir şey yapmıyordum ama rejimin kati, bırakalım tartışılmasını, konuşulmasını bile asla kabul etmediği kuralları vardı ve bu kurallar devletin sayısız organıyla korunuyordu; hukukun görevi de bir Demokles kılıcı gibi bunları insanlara hep hatırlatmak ve bunlara uymayanları cezalandırmaktı.
Bir yabancıyım bu ülkede
Fakat bu ülke herhangi bir yabancı değil içimde!
Kendimi evde hissetmiyorum bu ülkede
Fakat bu ülke evindeymiş gibi davranıyor içimde!
Ama her halükârda onun benden daha şanslı olduğuna da neredeyse eminim, hiç olmazsa yaşlı adam özgür bir dünyaya doğmuştur, kimliğinden, dilinden, içinde doğduğu kültür ve tarih mirasından dolayı ezilmemiştir, baskı görmemiştir, kendisini, kendi özellikleriyle ifade ettiğinde cezaevine tıkılmamıştır, dili yasaklanmamıştır ve kendi diliyle bir roman yazdığı için yargılanmamıştır; yaşlı adamın yerinde olmayı arzuluyorum.