Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

100. Yılında Balkan Bozgunu

Rumeli'ye Elveda

Taha Akyol

Rumeli'ye Elveda Sözleri ve Alıntıları

Rumeli'ye Elveda sözleri ve alıntılarını, Rumeli'ye Elveda kitap alıntılarını, Rumeli'ye Elveda en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Edirne'yi savunmak
Başkumandanlığın Şükrü Paşa 'ya savaş planında verdiği görev, Edirne'yi 50 gün savunmasıdır. Bu, 50 günde Bulgar ordusunun püskürtüleceği veya İstanbul'dan Edirne'ye takviye gönderileceği düşüncesine dayanmaktaydı. Halbuki, 28 Ekim'de Lüleburgaz muharebesini kaybeden Osmanlı ordusu Çatalca'ya çekilmeye başladı ve Edirne 29 Ekim'den itibaren tamamen kuşatma altında kaldı. 50 gün dayanması istenen kahraman Şükrü Paşa ve askerleri ile Edirne halkı, açlıktan bitkin düşünceye kadar tam 160 gün kahramanca direndiler.
Sayfa 145 - Doğan Kitap
Mezar taşında askerlerine söylediği bu sözler yazılıdır...
Düşman, hatları geçtikten sonra ölürsem kendimi şehit kabul etmiyorum. Beni mezara koymayın. Etimi itler ve kuşlar çeke çeke yesinler. Fakat müdafaa hattımız bozulmadan şehit olursam kefenim, lifim, sabunum çantamdadır. Beni bu mahalle gömeceksiniz ve gelen nesiller üzerime bir abide dikeceklerdir. Şükrü Paşa 1912
Sayfa 151 - Doğan Kitap
Reklam
20. yüzyılın başında Balkanlar'da görülen etnik ve dinsel hareketlenme, 21. yüzyılın başında Ortadoğu'da kendini göstermeye başladı. Tarihten alınacak ders, bu sorunları kan dökmeden çözmeyi gerektirir.
Önsöz
Bir devlet ve bir zihniyet olarak imparatorluk, daha Cihan Harbinden önce ve Balkan yenilgisiyle zaten sona erniş oluyordu ..
Harbiye’de modern eğitim görmüş genç subaylar, Balkanlar’ı korumaları, Yunan ve Bulgar çeteleriyle mücadele etmeleri için daha çok Üçüncü Ordu’ya tayin ediliyorlardı. Yaşadıkları, onları Abdülhamid rejimine karşı Meşrutiyet yanlısı olmaya ve milliyetçiliğe yöneltiyordu. Böylece Üçüncü Ordu’nun merkezi olan Selanik, Jön ya da Genç Türkler yani İttihat ve Terakki hareketinin de merkezi olmuştu; askeri okulun bulunduğu Manastır’la birlikte... Mustafa Kemal’in doğduğu, ilk hayat izlenimlerini edindiği, Askeri İdadi’de okuduğu iki şehir... Enver ve Niyazi’nin dağa çıkıp “kahraman-ı hürriyet” olduğu Makedonya’dır bu coğrafya.
Yunan tarihçi Pentzopoulos, Sevr Antlaşması’nı “Megali İdea’nın başarısındaki en yüksek nokta ve beş asırlık Helen rüyasının gerçekleşmesi” olarak tanımlıyor.
Reklam
Edirne savunmasında Kurmay Binbaşı olarak bulunan Kâzım Karabekir, 12 Aralık tarihli günlüğünde, bütün Edirne'nin en fazla 20 günlük ekmeğinin kaldığını, günlük peynirin 20 grama indirildiğini, buna karşılık, erzak dolu Bulgar trenlerinin Edirne'den geçtiğini yazdı. Şu satırlar Kâzım Karabekir'e aittir: " İhanet mi, cehalet mi yoksa kuvvetsizliğe mi Edirne kurban gidecek?! "
Sayfa 148 - Doğan Kitap
Düşman, hatları geçtikten sonra ölürsem kendimi şehit kabul etmiyorum. Beni mezara koymayın. Etimi itler ve kuşlar çeke çeke yesinler. Fakat müdafaa hattımız bozulmadan şehit olursam kefenim, lifim, sabunum çantamdadır. Beni bu mahalle gömeceksiniz ve gelen nesiller üzerime bir abide dikeceklerdir.
Sayfa 151 - Şükrü Paşa 1912Kitabı okudu
Sayımı yapılan sanayi kuruluşlarına yatırılmış sermayenin % 50’si Rumların elindedir, % 20’si Ermenilere, % 5’i Yahudilere
Balkan milliyetçiliğinin bir özelliği “etnik” nitelikte olması ise, öbür özelliği “irredantist” yani geçmişte fi tarihinde “kaybetmiş” saydığı toprakları geri alma davası güden saldırgan bir milliyetçilik olmasıdır.
Reklam
Bulgar ordusunun ve kralının bir gözü Çargrad dedikleri İstanbul, öbür gözü Edirne üzerindedir. Bulgar Kralı ya da Çarı Ferdinand, büyük bir tantanayla, Çatalca önlerindeki Bulgar ordusunu teftiş etti. Kendisini Bizans’ın vârisi gibi gördüğü için, gözü Ayasofya’dadır. Alman asıllı Bulgar Çarı Ferdinand, Bizans imparatoru kıyafetiyle portrelerini yaptıran tuhaf bir adamdır. Sürekli askeri üniforma giyen Ferdinand’ın Çatalca önlerinde söylediği şu sözü ünlüdür: Önümde bir Çatalca çiti kalmıştır, onu da bir tekmede yıkacağım. Ayasofya’da muhteşem bir dini törene hazır olun! ... Ferdinand’ın bütün bu olaylardaki rolü zamanla negatif bir hal aldı. Zaten etnik olarak Bulgar değildi. Alman ve Fransız karışımıydı. Annesi Fransız Louis Philippe’in kızıydı. Ama o yine de kendini milliyetçi bir Bulgar olarak tanımlardı. Bulgar askerlerinden bile daha milliyetçiydi. Kendini çok üstün ve güçlü görürdü. Bizans imparatoru kıyafetiyle portrelerini yaptırmıştı. İşte Bulgar ordusunun fazla motive olmasının sebeplerinden biri de bu olabilir. Belki bu sebepten güçlerinin ötesine geçmek, Çargrad dedikleri İstanbul’u almaya çalışmak falan istemişlerdi.
Şehirler neden hiç direnmeden teslim oldular? Bırakın direnmeyi, heyet gönderiyorlar savaş istemiyoruz diye... Selanik, Üsküp, Manastır böyle mesela. Ama varsayalım ki, Osmanlı ordusu eğer Atina’ya girecek olsaydı mutlaka ciddi bir halk mukavemetiyle karşılaşırdı. Bizim şehirler niye böyle teslim olmuştu?
Üsküplü şair Yahya Kemal’in deyimiyle “Sultan Murad Han yadigârı” olan Üsküp tek kurşun sıkılmadan, tek kişilik direniş olmadan Sırplara teslim olmuştu.
Cefakar Türk Kadını
Osmanlı kadını, hele de okumuş, dünyanın farkına varmış, milli hisleri uyanmış Osmanlı kadını bu acıyı hissetmeyebilir miydi?! Kadınlar peçelerini çıkarıp gönüllü hemşire ve hastabakıcı olarak yaralı askerlere yardıma koştular. Yoksul göçmenler için aş ocakları açıp giyecek ve para topladılar.
Balkan Savaşı’nda adaları ele geçirmesiyle Anadolu’ya yönelen Yunan tehdidi eylemli hale geldi. Yunan tarihçi Dimitri Pentzopoulos, 2002 yılında yayımlanan kitabında Megali İdea’yı ve Rum-Yunan milliyetçiliğini şöyle anlatır: Bu milliyetçi davranışı anlamak için Greklerin coşkulu bir şekilde kendilerini antik Atina’dan ziyade Bizans’a daha yakın hissettiklerini akıldan çıkarmamak lazımdır. Antik klasik dünyaya hayranlık duyulmuştur, saygı gösterilmiştir, fakat o dünya ölüdür. Diğer taraftan, Bizans İmparatorluğu ise bütün Greklerin kalbinde çok canlıdır ve 1453’ten beri Greklerin tepkilerini belirlemiştir. Türk işgali daima geçici sayıldı ve daha ilk çocukluk yaşlarından itibaren bütün kızlara ve erkeklere er veya geç bütün Greklerin tekrar birleşecekleri ve Konstantinopolis’in başkentliğinde tek millet haline gelecekleri öğretildi... Bugün bile bir kimse “polis”e yani “şehir”e gideceğini yahut babasının “şehir”de doğduğunu ya da “şehir”de çıkan yangında dükkânların harap olduğunu söylese herkes bilir ki kastedilen İstanbul’dur. Pentzopoulos’un bu satırları Osmanlı Rumlarının da duygu ve davranışlarını izah eder. Zaten Patrikhane ve Rum toplumunun siyasi liderleriyle yaşanan siyasi çatışmalar da bu gerçeğin kanıtlarıdır.
243 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.