En Beğenilen Rus Edebiyatında Puşkin Gerçekçiliği Gönderileri
En Beğenilen Rus Edebiyatında Puşkin Gerçekçiliği kitaplarını, en beğenilen Rus Edebiyatında Puşkin Gerçekçiliği sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Rus Edebiyatında Puşkin Gerçekçiliği yazarlarını, en beğenilen Rus Edebiyatında Puşkin Gerçekçiliği yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
aleksandr Puşkin her şeyden önce ozandır. Rus ve dünya yazınına, aralarında ''Ruslan ile Ludmila'', ''Çingeneler'', ''Bahçesaray Çeşmesi'', ''Kafkas Tutsağı'', ''Yevgeni Oneğin'' gibi anlatı-şiirler de bulunan ölümsüz bir şiir mirası bırakmıştır. Fakat onun ''Byelkin'in Hikâyeleri'', ''Dubrovski'', ''Yüzbaşının Kızı'' vb. öykü ve romanları da şiir
En iyi Rus edebiyatı çevirmeni olarak kabul edilen Ataol Behramoğlu, Rus edebiyatının Gogol'un Paltosu cebinden çıktığını kabul etmekte ve buna ek olarak Gogol'un da, o Palto'yu Puşkin'in redingot'undan evirdiğini belirtmektedir. Puşkin'in, şiir ile düz yazı'yı ayırmasını, dili sadeleştirmesini ve Napolyon ile gelen Fransız natüralizmini, realizmini ve romantizmini, Rus edebiyatına kusursuz entegre etmesini anlatır Sayın Behramoğlu. Kısacık bir hayata sığan savaşları, aşkları, mutlulukları, özlemleri ve tabi ki düelloları, detaylarıyla aktarır. Puşkin'in o muazzam Askeri Redingot'unun değerini anladıkça insan, Puşkin'i de biraz olsun anlamaya adım atıyor.
Burjuva devrimlerine bağlanan beklenti ve umutların çöktüğü, bir başka deyişle "aydınlanma" düşüncesinden kuşku duyulmaya başlandığı dönemde XVIII. ve XIX. yüzyılların kesiştiği zaman diliminde, Batı felsefesi "ütopik sosyalizm" düşüncesini yarattı. "Burjuva iktisatçılarının, burjuva ilerlemesini kesin bir şekilde doğrulamaya uğraştığı, Alman idealist filozoflarla tabiat filozofların bütün çabalarının aydınlanmanın mekanist maddeciliğinin eleştirilmesi üzerinde yoğunlaştırdıkları ve birey ile toplum arasında gittikçe artan uyumsuzluğun acı bir şekilde farkında olan yeniyetme romantizmin bu uyumsuzluğun kökenlerini herhangi bir şekilde aydınlatma gücünden yoksun olduğu bu çok karışık dönemin ortasında düşünceye bir ihtilal getirecek yeni bir fikir doğuyordu: gelişme fikri... Feodal sistemin kalıntıları ile kapitalist sistemin dış yapısında, tarihin akışkanlığında bir mantık arayarak, gelişme fikrini tarihe uygulamaya çalışan ütopyacı sosyalizm doğdu.
Gerçekçiliğin Tarihi’nde Boris Suçkov, gerçekçiliğin “yaratıcı bir yöntem olarak, insanın entelektüel gelişmesinin belli bir evresinde, insanların doğayı ve toplumsal gelişmenin yönünü anlamaya zorlandıklarını duymaya başladıkları bir zamanda, önce belli belirsiz vahşi tutkulardan ya da tasarlanmış bir tanrıdan gelmediğini, bunların gerçek ya da doğrusu, maddi nedenler tarafından belirlendiğini kavramaya başladıkları zamanda ortaya çıkmış tarihsel bir fenomen” olduğunu söylüyor. “Sanat ve edebiyatta gerçekçi yöntem, toplum üyelerinin, toplumsal ilişkiler mekanizmasının çalışmasını belirleyen temelde saklı kalmış güçleri ele alma göreviyle karşı karşıya kaldıkları zaman ortaya çıkmıştır.” Yine Suçkov’un sözleriyle: “Gerçekçilik günlük hayattan yola çıkarak işe koyuldu. İnsanın çevresinde gördüğü hayatı tasvir edişine facetia’lerde, fabliaux’larda, schwanke’lerde, daha sonra da XVI. ve XVII. yüzyıl halk ayaklanmalarının, köylü isyanlarının ve kanlı din savaşlarının mayasıyla yoğrulmuş pikaresk romanlarda rastlayabiliriz. Ne var ki, bunlar kelimenin tam anlamıyla gerçekçilik değil, gerçekçiliğe bir başlangıçtır… Antik, Gotik, Barok ve Rokoko sanatının yazılarında ya da klasikçi yazarların yapıtlarında gerçekçiliğin izlerine rastlanabilse de toplum ve birey hayatının tüm karmaşık ilişkileri içinde incelenişine ancak gerçekçilik ile başlanabilmiştir.”