"Dünyanın en güzel rengi," diye mırıldandım Tuna'nın güneşte daha açık bir renge bürünen harelerini hayal ederken. Ah, yokluğunda bile kalbimi tekletmeyi başarabilen tek kişiydi. "Kahverengi, dünyadaki en sıradan renktir."
Burak'a gözlerimi devirdim. "Saçmalama."
"İlk kez bu rengi böylesine seven birini görüyorum." Kıkırdayıp kahvemden bir yudum aldım.
"O renkte benim gördüklerimi görmüyorsunuz çünkü,"
diye fısıldadım dumanı tüten kahvemin sıcaklığını yüzümde hissederken.
Onu çok özlüyordum.
Keşke tam şu anda Tuna'yı baş ucumda hissedebilseydim. "O çirkin renkte bizim göremediğimiz ne olabilir ki?"
Burak sigarasından bir duman daha çekerken ona yanıt vermek yerine başımı kaldırıp bulutları seyretmeye başladım. Baktığım her yerde anlamsız şekilde kahve gözleri görüyor ve zaman zaman akıl sağlığımdan endişe ediyordum. "Hiç âşık oldun mu?" diye sordum bir anda Burak'a.
Şaşkınca dönüp bana baktı. "Ben mi?" "Evet," diye fısıldadım gökyüzüne bakmaya devam ederken. "Eminim olmuşsundur."
Burak'a bakmıyordum ancak başını salladığını göz ucuyla görebildim. "Oldum," dedi.
"Sence aşk, herkese aynı şeyleri mi hissettiriyor?"
Burak bir süre sessiz kaldı. Tuna'ya sarıldığım, kokusunu içime çektiğim zamanları, saçlarımı okşayan parmaklarını, du- daklarını dudaklarıma değdirdiğinde dünyamın dönmeyi bıraktığı anları düşündüm.