19.yüzyıl İngiltere'sinde geçiyor. Hala aynı mı bilmiyorum ama o zamanlarda onlarda da orman kanunları geçerli görünüyor.Bu kitap için aşkın ürpertici yanını işlediğini ve aşkın zaafların, zayıflıkların en kötüsü olduğunu vurguladığını söyleyebilirim. Hatta kitabın başından sonuna tüm kötülüklerin sebebi Heatcliff'in Catherine'e olan aşkı... Öyle ki ne aşk, ne sevgi, ne dinine bağlılık kitaptaki karakterleri kötülükten kurtarmaya yetiyor. Her birinin içindeki zaaflar; bencillikler, öfke kontrolsüzlüğü ve intikam hırsı yine dönüp kendilerinde patlıyor.Her insanın içinde biraz da olsa iyilik kırıntısı vardır. Hor görülmenin, aşağılanmanın, sürekli kendini yetersiz hissettirilmenin etkisiyle nasıl kötü insan olarak yetiştirildiğini görüyoruz bu kitapta. Ve hırsların insanları nasıl bencil biri olarak yaşamlarını sürdürdüğünü, bu bencilliklerinin ona çok kötü şeyler yaptırdığını da. Herkes iyi doğar biz onları (anne baba olarak ) iyi veya kötü olarak kimliklerini kazandırırız.Uğultulu Tepeler, Emily Brontë’nin ilk ve son romanı, oldukça etkileyici ve iz bırakmış bir roman. Bize ölümsüz ve saplantılı bir aşk hikayesinin yanı sıra, iki ailenin tarihi geçmişini anlatan bu romanda, romantik ve gotik unsurları iç içe geçmiş ve güzel kurgulanmış bir şekilde okuyoruz.
Keyifli okumalar...
