SabitFikir dergisi edebiyat dergileri arasında en beğendiklerimden biri oldu. Odak noktasında Güven Adıgüzel'in hazırladığı dosya olan "MAHFİLLER, MUHİTLER, MEKÂNLAR: EDEBİYAT VE KAHVE" yazısı dergi içerisindeki en sevdiğim yazı oldu. Beni Paris’in ilk kahve evi Cafe de Procope'dan aldı, Dostoyevski’nin 1846’nın baharında Mikhail Petrashevsky ile buluştuğu o mekâna, Literaturnoe Kafe ye götürdü diyebilirim. Her ülke edebiyatının kalbinin nerede attığını yazısında belgesel diliyle açıklamış Adıgüzel.
Beğendiğim bir diğer başlık ise Zeynep Merdan'ın "BİR VAZGEÇİŞ SANATI: BARTLEBY SENDROMU" yazısı oldu. Bu vazgeçiş anlatısında hayatlarının zirvesinde vazgeçenlerin psikopatolojisini ele almış. Örneğin; Henry Roth, Jacques Vache, Juan Ramon Jimenez, Franz Kafka.... - Max Brod sağ olsun Kafka'yı onun sayesinde tanıyoruz, iyi ki dostunu dinlememiş yakmamışsın yazdıklarını Kafka'nın-
.
Edebiyat çok geniş bir alan. Dergi okumaları bana bu sayede çok faydalı oluyor. Bir kitap fakat içinde birçok yazar ve konu. Fazlasıyla ekonomik değil mi? Farklı bakış açıları, önerilen kitaplar, araya sıkıştırılmış reklamlar :) bazen şiir bazen söyleşi, posterler daha neler neler... Eski yeni her tür dergiyi ister kitabevlerinden-sahaflardan, ister kütüphanelerden bulup okumak gerektiğine inanıyorum. Bana göre dergi okumak en az kitap okumak kadar önemli bir faaliyet.