Sadece Bir Gecelik

E. Nihan Durukan
Yalnız geçen günlerim beni çok değiştirdi. Kendi davranışlarımı, düşuncelerimi tek tek eleştirdim geceler boyu. Nerede hata yaptığımı da biliyorum artık. Bu hikayeyi lego parçalarından oluşturmaya kalksak, eksik kalan birçok parçanın sende olduğunu düşünüyorum. O parçaları istiyorum senden. Neyi tamamladığını anlarsam, eksik bıraktığım noktaları daha güzel tespit edebilirim...
Neden çok fazla beklentim vardı bu ilişkiden? Hatanın üzerine mutluluk nasıl kurulabilirdi ki? Birilerinin bana neler olduğunu anlatmasına ihtiyacım vardı. Bunca aydan sonra tüm çabalarımın ve iyi niyetimin faturasını neden bu kadar ağır ödüyordum sanki? En ağırıma giden de kişiliğimi ezip bu ilişkiye boyun eğmem oldu. Ben bunu nasıl yaptım? Şimdi kendimi iki kat daha kişiliksiz hissediyorum. Bildiğim tek şey, ben ona her şeyimi verdim. Tüm duygularımı, tüm hayatımı açık oynadım. Şimdi ise bir enkaz gibi hissediyorum kendimi. Ama ben buyum işte. Berk'in yerinde başka biri olsaydı da aynı şeyi yapardım, kaçınılmazdı. Kaçınılmaz sonumuzla yüz yüze geliyordum... Şimdi kendime ceza verdiğim bu zaman diliminde acı bir şekilde bir şeyi görebiliyorum. Uğruna her şeyi göze aldığım, ulaşılmaz, değişilmez, eşi benzeri olmayan ilişkimin ne kadar da basit temellere dayandığını. Bizler, yani biz kadınlar kendimizden ödün vermeye başladığımız an, ilişkimize dayalı tüm seçenekleri karşı tarafın takdirine bırakıyoruz. Ne acı ki bizim bu iyi niyetimiz onlar tarafından koz olarak algılanıyor. Bunları bilinçsizce çözdüğüme eminim... Yüzümdeki ve vücudumdaki gerginliğin günbegün kaybolduğuna şahit oluyorum. Sanırım bütün bunları yazmak beni gevşetiyor... Hiçbir şey eskisi gibi aptalca gelmiyor. Her insanın yapabileceği hatalardan birini yaptım. Ve bu artık mazideki yerini almaya başlıyor. Hep diyorum, pişmanlıklarım yok, kabullenemediklerim var. Artık bu kendi kendimden kaçma olayını sonuçlandırmalıyım.
Reklam
Aldığın her nefesten utanırsın. Bir an önce ölüp, kavuşmayı dilersin....
Ölüm bu dünyada, kaybettiğinde rövanşı olmayan en zevksiz oyundur. Sevdiğini yitirdiğinde acısını her zerrende hissedersin. Hele bu sevdiğin sana derinden yakınsa, o anda nefes alıyor olmayı çok görürsün kendine...
Kızgınlıklarım, kıskançlıklarım, mutluluğum ve huzurum birbirine girmişti. Defalarca onu ne kadar iyi tanıdığımı keşfederken, onlarca kere ne kadar tanımadığımı kabullendim. ... Ben hiç kimseydim...
Hatalarımı eğitiyorum, doğrularımı ödüllendiriyorum bir bir.
Evimde geçirdiğim dördüncü yalnız günüm. Eskisine oranla daha rahatım. Alışmaya başladığım yalnızlığımla dost oluyorum yavaş yavaş. Hatalarımı eğitiyorum, doğrularımı ödüllendiriyorum bir bir. Arkama bakıp yaşadıklarımı görüyorum gitgide. Acılarımla olgunlaşıyorum, gelecek sefere hatalarımı deneyimlerimle tanıştırmak için. İnsanın kendi kendine yetmesi kadar güzel bir şey yok. Sorunlarımı sevmeye başladığım zaman onlarla daha kolay başa çıktığımı görüyorum. Düşman güçsüzleri sevmezmiş, güçlülerle savaşırmış ki dişine göre rakibi olsun.
Reklam
Ruhtaki yamalı yaraları sevmeyi öğrenmek... Ne güzel bir cümle
Berk'i özlüyorum. Havada kokusunu duyuyorum bazen. Hemen yastığını kokluyorum uzun uzun. Onu çok sevdim, koyu bir sevgiydi. Koyu ve duru. Ağdalı sevdim onu, ama asla yapışkan değil. Üzüntüleri kahretti beni, sevişleri ise huzur verdi. Ben onu karşılıksız, koşulsuz sevdim. Saf ve cesur. Hayatımda ilk defa ya olmazsa diye düşündüğüm ve bir türlü bulamadığım bu sorunun cevabını şimdi o yokken bulmaya çalışıyorum. Ben onu beni sevdiği için sevdim. Şimdi beni kim sevecek? Bencilliğimin bedelini ödüyorum. Geçmişe asılarak nasıl yol katederim? Aynı yolda paralel yürüdüğüm insanlar beni sollayıp geçecekler. Ve ben onların ardından imrenerek bakacağım. Bir şeylerin bedelini ödüyor olmalıyım. Allahım, ruhumdaki yamalı yaraları sevmeyi öğret bana.
Kendimle başbaşa, ben beni tartmalıyım. Boşlukta gibiyim. Kalbimde garip bir burukluk var. Bu burukluk, umutsuzluğum değil, yeni hayatımın eski ama yenilenen bir başlangıcı olacak. Şu anlamsız, sabredemeyen yapımın, bir an önce gerçeklere alışmasını ve zaman denen o uzun kavramın beni bu geçmişin içinden sıyırıp almasını istiyorum. Ben yine eski neşeli ben olmak istiyorum.
Beni, benimle konuşmayarak cezalandırıyorsun...
Yaptıklarımdan pişmanlık duymuyorum, yapılanları da inkar etmiyorum. Böyle olmak zorunda mıydı?
Reklam
Ona ait anılara dokunmaya korkuyorum. Onlar yok oldukça her şeyin avuçlarımda kayıp gittiğini fark ediyorum.
Bir kez tattın mı ihaneti, sonraki mutlulukların bile eksik artık.
Anlıyorum ki insan beyninde hiç beklemediğin anda, hiç beklemediğin bir şey, o ana kadar hiç fark etmediğin bir kapıyı aralayabiliyor. Ama artık her şeyin farkındayım. Bu farkındalıkla ruhumda kocaman bir yara açılıyor... Aşkları bile anlamsız, hayatlarında sadece tensel hazlar olan, kişilik sorunlarına teslim olmuş, duygularını dinlediklerini, onların emrettiği şekilde yaşadıklarını savunarak vicdanlarını rahatlatan, bu rahatlamayla başka hayatları yok etmeyi, kişilikleri ezmeyi, hatta bunu insanın gelecekte bile her yaşadığıyla hatırlayacağı bir yara haline getirene kadar uzatmayı umursamayan birileri. Bu birileri yüzünden yüzlerce, binlerce insan ruhunda yarayla yaşamak zorunda kalıp, güvensiz, kuşkucu, mutluluğundan bile şüphe eden kimseler haline geliyor. Tek gerçek aşk mutluluğunu, bu duyguları tanımadan yaşayabiliyor insan. İlk aşkta... ...bir daha aynı tadı alamayacağımı, bunları unutamayacağımı biliyorum. Bir kez tattın mı ihaneti, sonraki mutlulukların bile eksik artık.
O yoktu, hiç olmadı. Bir adam yaratıp ona aşık oldum ben. ... Paylaştığımızı zannettiğim ne varsa, bir anlık ve çok şiddetli bir sarsıtıyla enkaz halini alıverdi. İşte korkularım ve çaresizliğim yüzünden görmezlikten geldiğim, hep inkâr ettiğim, şu ana kadar bile tanımazlıktan geldiğim gerçekler yüreğimi buruşturuyor. Kendim belirleyemedim hayatın kurallarını, kendim gibi yaşamaya direndim, fakat hiçbir olayı yönlendirme yeteneğini gösteremedim. Cesaret edemedim belki de... Şimdi tüm cesaretimle, kırgınlığımın oluşturduğu güçle belirliyorum sonunu... Bir hayalmiş benim inandığım dünya. Yalan söylemenin çok zor bir şey olduğuna inanarak yaşamışım ilişkimi. İnsanların göründüğu gibi olduğunu, yüzlerine yansıttıklarının yürekleri olduğunu sanmışım bunca zaman. Insana insanın zarar verebilmesi, düşünce olarak bile geçmedi hayatımdan.
Bazen her şeyden kaçıp uzaklara gitmek istiyorum tek başıma.
Zaman ilerledikçe daha da kararsızlaşıyorum. Kendimi sürekli karar vermeye zorladıkça aklım karmakarışık oluyor.