Duygusuz olmak kadar dünyada lakin dert yok,
Öyle salgınmış ki mel’un , kurtulan bir ferd yok
Kendi sağlam..Hissi ölmüş , ruhu ölmüş milletin !
İşte en korkuncu hüsranın, helakin, haybetin !
Safahat
.
.
Kalemim çokça pürüzlüydü , fakat çaresi ne ?
Sonra, bilmem kimin üslûbu avâmın nesine ?
Dilimin döndüğü şiveyle bütün gün yazdım
Okuyanlar o kadar çoktu ki hiç ummâzdım.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor;
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i...
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni târîhe” desem, sığmazsın.