Hangi bir derdim için ağlayayım, bilmiyorum.
Döktüğüm yaşlan çok görmeyiniz:Mağdurum !
O kadar sa'y-i beliğin bu sefâlet mi sonu ?
Biri evvelce eğer söylemiş olsaydı bunu,
Çalışıp ömrümü çılgınca hebâ etmezdim,
Ben bu müstakbele mâzîmi fedâ etmezdim !
Davransın ümidin; bu ne haybet, bu ne hırman ? Mâzideki hicrânları susturmaya başla;
Evlâdına sağlam bir emel mâyesi aşıla.
Allah'a dayan,sa'ye sarıl,hikmete râm ol...
Yol varsa budur , bilmiyorum başka çıkar yol.
Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı ?
Mahşerde mi bîçarelerin, yoksa felahı !
Nûr istiyoruz ... Sen bize yangın veriyorsun !
"Yandık!" diyoruz ... Boğmaya kan gönderiyorsun !
Şu Boğaz harbi nedir ? Var mı ki dünyâda eşi ?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak...
Alçak bir ölüm varsa, eminim budur ancak.
Dünyada inanmam , hani, görsem de gözümle :
İmânı olan kimse gebermez bu ölümle.
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât,
Sana gelmez bu ufiıklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.
Şu sessiz kubbenin altında insandan eser yokmuş!
Diyorduk:"Bir buçuk milyar!" Meğer tek bir nefer yokmuş !
Bu hissiz toprağın üstünde mazlûmîne yer yokmuş !
Adâlet şöyle dursun , böyle bir şeyden haber yokmuş !
Bütün boşlukmuş insanlık ; ne istersen, meğer yokmuş !
Allah'a dayandım diye sen çıkma yataktan...
Manâyı tevekkül bu mudur? Hey gidi nâdan!
Ecdadını zannetme asırlarca uyurdu;
Nerden bulacaktın o zaman eldeki yurdu?