“Tutulma falan yok yani!” diye tekrar etti.
“Her şey para için yapılan bir düzmece, şantaj... Zoraki bir evlilik!” Yeniden, Gülay’ın kireç gibi olmuş yüzüne çevirdi intikamcı gözlerini. Üzerini vurgulayarak sözünü bitirdi. “Ne o bana âşık, ne de ben ona! Öyle değil mi, karıcığım?”
Gülay önce cevap vermedi. Gri gözleri titriyordu. Utancından kıpırdayamıyordu. Gözleri kocasının acımasız gözlerine kilitlenmişti. Sonra yavaşça, iştahı ve keyfi gitmiş olan Selin’e kaydırdı bakışlarını... Genç kadın da ona bakıyordu. Bu kadını sevmişti. Cana yakın ve nazikti. Bu kısa zamanda bile kanı kaynamıştı Selin'e. Öyle ki, kendisi hakkında kötü düşünmesine dayanamazdı. Ancak bu durumda iyi düşünmesi de beklenemezdi. Yapabileceği fazla bir şey yoktu. Her şey aynen kocasının anlattığı gibiydi. Dürüst davranmak zorundaydı. Kalbi kan ağlıyordu ama belli etmemeliydi. Selin’e bakarken titrek sesiyle kocasını onayladı.
“Evet!” dedi. Sesi fısıltı gibiydi...
Gözü sadece bir an için yanında oturan kadına kaydı. Masum bir gelin gibi beyazlar içindeydi. Yüzü duvağın altından görünmüyordu. Dar zamanda bulunan gelinlik ise ona göre biraz büyük ve biçimsiz sayılırdı. Üstelik kış mevsiminin neredeyse dokuz ay hüküm sürdüğü bir bölge için kalın ve kaba tasarlanmıştı. Vücudunun biçimi hakkında hiçbir fikir vermiyordu.
Kahretsin! Şu anda bir erkekle bile evlenmiş olabilirdi.