"Bana kızgınsın!" diye bir gerçeği açıkladı Gülay.
"Evet, öyle ama senden nefret etmiyorum. İkisi farklı şeyler. Aslında senden nefret etmek isterdim fakat bunu yapamıyorum. Değişik bir kadınsın! Anlayamadığım şey bunu nasıl başarıyorsun! Sendeki bu mıknatıs gibi çekicinin sebebi nedir? Neden seni gören herkes bir anda seviyor?"
Gülay dudakların üzgünce büzdü. "Sen hariç..." İri gözleri aşkla yanarken kocasına bakmak çok zordu. Onun her şeyi anlamasından korktuğu için sürekli gözlerini kaçırma ihtiyacı duyuyordu. Fakat genç adamın delici bakışları kendi gözlerini hapsetmişken bunu yapmak da çok zordu.."
"Artık tek başına olmamak, birisine bağımlı olmak, alışık olduğu bir duygu değildi. Yapacak bir şey yoktu. Gerçek şuydu ki, onunla evlenmişti. İstese de istemese de onun varlığı artık hayatının bir parçasıydı.."
”Seni sevmemi isterdin, değil mi?” diye acıyla sordu. “Seni sevseydim, intikamını tam almış olurdun. Bana çektireceğin başka acı kalmıştı. Ayrıldığımızda için rahat ederdi.”
Osman dik dik Gülay’a bakıyordu. “Sana acı mı çektiriyorum?”
“Bana bir an çok yakınsın, bir an çok uzak! Bir an harika bir sevgilisin, bir anda en büyük düşman! Bir an müşfik bir koca, bir anda ayrılmak için çırpınan bir evlilik mahkumu...Ve...En kötüsü..senin böyle mutsuz olmanın sebebi benim...Kendime her bakışımda, senin gözlerinden kendimi görüyorum ve kendimden nefret ediyorum.”