İnsanlar seller halinde sahte peygamberin konuştuğu tepenin yamacına birikmişti. Ağızlarını her açtıklarında mutlaka kötü bir laf ya da tehdit çıkmış öteki vaizler sahte peygambere uzaktan hınçla bakıyor, onu helak etmenin yollarını arıyorlardı. Böylece kendilerine kalan son zeka kırıntısını da bu uğurda sonuna kadar tükettikleri halde hiçbir şey bulamadıklarından daha çok hırslandılar. O zaman diyorlardı, Hiç olmazsa ettiğimiz tehditler bir işe yarar. Böylece sıkılıp dururlarken, sahte peygamber konuştukça daha çok çileden çıkıyorlardı. Üç dinin büyükleri bir araya geldi. Hepsi de çok saygıdeğer olan bu insanlar çok ulvi bir konuyu aralarında tartışmaya başladılar. İlk öneri en eski sayılan dinden geldi: Onu asmayalım, çarmıha gerelim. Bu öneri öteki dinin büyüklerinde öfke yarattı. O zaman dediler, Haçın sahipliği tartışma konusu olur. Onca yıldan sonra o sembolü kimselere kaptırmaya niyetimiz yok. Kendilerini başka herkesten daha akıllı sayan öteki din sahipleri, Ne şekilde öldürürsek öldürelim aynı sonucu verecektir dediler; Bizim için farketmez. Böyle çekişip dururlarken, halkın dışarda bir nehrin akması gibi sahte peygamberin arkasından gittiğini görünce büsbütün umutsuzluğa kapıldılar.