Hayal ile gerçek arasına sıkışmış,nefessiz kalmış öyküler.Karakterler silik ama olaylar tüm hatlarıyla parlıyor.Kısa kısa on dört öykü.Ayın on dördü,salyangozun bıraktığı izler misali parlak.
.
Deniz Karanfil,’son’u olmazsa olmaz öykülerden ziyade ‘an’ın insan üzerindeki gölgesini döküyor kelimelere.Babasının elinden tutan kız çocuğunu,çocuklarını ve küpelerini geride bırakarak soğuk suya atlayan kadını,çocuğunun hayallerini örseleyen babayı,en çok da bulutları-salyangozları ve incecik iskeletine türlü ağırlıklar yükleyen sandalyeleri..
.
“Kısası şu:suyu suyla,insanı insanla boğuyorlar.Oturup yolun somunda karıştırsak bütün ayrıntıyı,çözümsüzlüğü.Yıksak alnımızı biriken çakılına geçmişin ne çıkar nereye varır.Ama insan da ancak insanla temizleniyor işte.”
.
“Eskiden mutluydum,tadını hatırlıyorum,nasıl olduğunu biliyorum,nasıl olunduğunu da ama artık beceremiyorum.”