Kitap boyunca bunu sorgularken buldum kendimi. Evet nasıl bir şey? Tamamen insanlıktan çıkmış, hiçbir duygusu kalmamış bir et yığını demek mi bu?
Bu eserde çok verimli bir yolculuk yapmış oldum. Hastalar duygularını ifade edemez, gösteremez ama normallerden(!) çok daha algıları açıktır, hisleri kuvvetlidir. Acı duyarlar, ne kadar duymaz gibi görünseler de bazen. Bakışlardan düşünceleri görüp incinirler. İyileşme yolunda merhametli bakışlara, sevecen gülümsemelere ihtiyaçları var belki de en çok.
Bu şartları karşılayan bir doktora yolu çıkıyor başrol karakterimizin. Çoğu zaman, hatta sonuna kadar iyileşme umudu göstermeyen hastaya dokunuşunun oluşturduğu mucizevari etkiyi görmek huzur vericiydi. İnsanın derinlerinde yatan şeylerin, hayal gücüyle nasıl değiştirilerek hastalığa dönüşebildiği kısım da efsaneydi.
Kitaba ismini veren cümlenin içinde geçtiği alıntıyı şuraya bırakıyorum (doktorunun ona söylediği sözler bunlar):
"Sana hiçbir zaman gül bahçesi vadetmedim ben. Hiçbir zaman kusursuz bir adalet vadetmedim ve hiçbir zaman huzur ya da mutluluk da vadetmedim. Sana ancak bütün bunlarla savaşma özgürlüğüne kavuşmanda yardımcı olabilirim."
Tavsiye ediyorum. En çok da mesleği bu dal olanlara. Yanında yöresinde böyle hastaların olduğu insanlara. İç dünyalarına, savaşlarına anahtar deliğinden bir bakış olacak belki de sadece, ama hiç de hafife alınacak bir deneyim olmayacak.
Keyifli, bol istifadeli okumalar.