soyut sanat, Varoluşun sembolik boyutu olarak görünümün statüsünü yeniden gündeme getirse de, şeylerin ontolojik dayanağını reddetmekten uzaktır. Tam tersine, soyut sanatın en büyük arzusu, yarattığı eserleri izlemek isteyen kişilerde varoluş duygusunu uyandırmak olmuştur. Bu açıdan, tasviri reddeden soyutlama pratiğinin, kitlelere bir bakış egzersizi, kökensel Varoluşu keşfetmeye yönelik bir dikkat çağrısı olarak sunulduğunu söyleyebiliriz.