Sanatta Ruhsallık Üzerine sözleri ve alıntılarını, Sanatta Ruhsallık Üzerine kitap alıntılarını, Sanatta Ruhsallık Üzerine en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"...renkler, daha duyarlı bir ruhta daha derin ve yoğun bir etki bırakırlar. Böylece, renkleri izlemenin yol açtığı ikinci sonuçla, yani renklerin ruhsal etkileriyle karşılaşırız. Her renk kendisine özgü bir ruhsal titreşim yaratır..."
Genelde renk, ruhu doğrudan etkileyen bir güçtür. Renk klavye, gözler tokmaklar, ruh ise piyanodur. Sanatçı da piyanoyu çalan eldir. Tuşlara dokunarak ruhta titreşimler yaratır.
İçinde müzik olmayan,
tatlı seslere kapılmayan kişi,
ihanete, hileye, yozlaşmaya yatkındır.
Ruhunun hareketleri gece kadar kasvetlidir,
hisleri de Erebus kadar karanlık.
Böyle bir adama güvenilmesin.
Müziğe kulak verin.
Dünyada ruh kadar güzelliğe düşkün, onu böylesine içine çeken başka bir şey yok. Bu yüzden, kendilerine güzellik veren bir ruhun egemenliğine pek az ölümlü karşı koyabilir
Sanatın yerini tutabilecek başka bir güç yoktur. İnsan ruhunun güçlendiği dönemlerde sanatın da gücü artar. Çünkü sanat ve ruh sıkı sıkıya bağlıdırlar ve birbirlerini tamamlarlar.
İçsel güzellik, alışık olmayanlara çirkinlik gibi gelir, çünkü insanlar genelde dışsal güzellikten yanadırlar ve içsel güzelliğe dair bir şey bilmezler.
içsel güzellik, alışık olmayanlara çirkinlik gibi gelir, çünkü insanlar genelde dışsal güzellikten yanadırlar ve içsel güzelliğe dair bir şey bilmezler.
Sanatın içten, fakat yetersiz ve eğitimsiz olduğu bir çağdan bir şeyler öğrenmeye çalışan resim, yüzyılların bilgi ve becerilerini bile bile reddetmiş olur.
Gözün, pek çok renkle bezeli bir palet üzerinde gezdirilmesi iki sonuca yol açar. Kişi önce, değişik ve hoş renklerin yarattığı zevk ve memnuniyetle, salt fiziksel bir izlenim edinir. Göz ya ısınmış ya da yatışmış ve serinlemiştir. Ama bu fiziksel duyumlar yalnızca kısa süreli olabilir. Sadece yüzeyseldirler ve kalıcı etki bırakmazlar, çünkü ruh etkilenmemiştir. Renklerin etkisi göz başka bir yöne çevrildiğinde unutulsa da, değişik renklerin yarattığı bu yüzeysel izlenim bir duyum silsilesinin başlangıç noktası olabilir.
Sanatçı hazlar peşinde gününü gün etsin diye dünyaya gelmemiştir, aylak yaşamamalıdır. Yerine getirmesi gereken çetin bir görevi vardır ve bu görev çoğu zaman çekilmesi gereken bir çile gibidir. Duygu, düşünce ve hareketlerinin, eserine zemin teşkil edecek ham malzemeler olduğunu, sanatında özgürse de yaşamında özgür olmadığını bilmelidir.