Saptırılmış Vasiyetler

Milan Kundera

Saptırılmış Vasiyetler Quotes

You can find Saptırılmış Vasiyetler quotes, Saptırılmış Vasiyetler book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Esrime, Grekçe sözcüğün kökeninin geldiği anlamda 'Kendi dışında' olmak demektir: Kendi durumundan (stasis) çıkma eylemi. “Kendi dışında' olmak, içinde bulunduğu andan (şimdi'den) geçmişe ya da geleceğe kaçan bir hayalperest benzerim şimdiki zamanın dışında olmak anlamına gelmez. Tamı tamına karşıtıdır. Esrime, geçmişi ve geleceği tümüyle unutup şimdiki zamanla eksiksiz bir biçimde özdeşleşmedir.
Sık sık söylenir: Kafka, yazdıklarını gerçekten yok etmek istemiş olsaydı, bunları kendisi yok ederdi? Ama nasıl Mektupları, gönderilen kişilerin elindeydi. (Kendisi aldığı mektupların hiçbirini saklamıyordu.) Günlüklere gelince, doğrudur, yakabilirdi onları. Ama bunlar çalışma günlükleriydi (günlükten çok cep defteriydiler), yazdığı sürece kendisine yararlı oluyorlardı ve ölünceye kadar yazmayı sürdürdü. Tamamlanmamış düzyazıları için de aynı şey söylenebilir. Ölüm durumunda, çaresiz, tamamlanmamış olarak kalırlardı; yaşadığı sürece, her zaman bunlara dönüş yapabilirdi. Başarısız bulduğu bir öykü bile bir yazar için yararsız değildir, çünkü bir başka öyküye malzeme olabilir. Ölüm, kapıya dayanmadıkça, bir yazarın yazdığı şeyleri yok etmesi için hiçbir nedeni yoktur. Ama ölüm kapısını çaldığında Kafka evinde değildi, sanatoryumdaydı ve hiçbir şeyi yok edemezdi, yalnızca bir arkadaşın yardımına güvenebilirdi. Ve çok dostu olmadığı, aslında bir tek dostu olduğu için, ona güvendi.
Reklam
Bütün aşk stratejilerini büyük bir ustalıkla çözümlemelerine karşın, XIX.yüzyıl romanları, cinselliği ve cinsel birleşmeyi karanlıkta bırakıyorlardı. Cinsellik, yüzyılımızın ilk on yıllarında, romantik tutkunun sislerinin dışına çıktı. Kafka, romanlarında bunu (hiç kuşkusuz Joyce ile birlikte) ilk keşfedenlerden biri oldu. Kafka, küçük hovardalar çevresinin oyunlarına (XVIII.yüzyıl tarzında) ayrılmış bir alan olarak değil, ama herkesin yaşamının aynı zamanda sıradan ve temel gerçekliği olarak açınlar cünselliği. Kafka cinselliğin “varoluşsal” görünümlerinin örtüsünü açar: Aşka karşı çıkan cinsellik; cinselliğin koşulu ve zorunluluğu olarak ötekinin (öteki insanın) özgünlüğü (olağandışılığı); cinselliğin gizemi: Kışkırtıcı ve aynı zamanda tiksindirici yanları; ürkütücü gücünü hiçbir şekilde azaltmayan korkunç anlamsızlığı, vb.
Ama bir insan tanıyabilir mi kendini? Gizli düşünceleri kimliği için anahtar olabilir mi?
Yorum bozuntuları, sanat yapıtlarının canına işte böyle okur.
Sayfa 144Kitabı okudu
Bu çağdan, girdiğimiz kadar budala çıkmak istemiyorsak, dava ahlâkçılığının kolaylığını bir yana bırakmamız, bu skandali düşünmemiz, insan kimliğiyle insana ilişkin olarak bildiğimiz bütün gerçeklikleri yeniden gözden geçirmek pahasına olsa bile, onu sonuna kadar düşünmemiz gerekmektedir. Ama kamu oyununun konformizmi, kendine mahkeme süsü veren bir güçtür ve mahkeme düşüncelerle vakit yitirmek için mahkeme değildir, dava açmak için mahkemedir. Yargıçlar ve sanıklar arasındaki zaman uçurumu derinleştikçe, her zaman, daha küçük bir deneyim daha büyük bir deneyimi yargılar. Olgunlaşmamış insanlar, Celine'in yanılgılarını, onun romanlarının bu yanılgı- lar sayesinde bir varoluşsal bilgi (bu bilgiyi anlayabilselerdi, toyluktan erginliğe geçebilirlerdi) içerdiğini anlamadan yargılıyorlar. Çünkü kültürün gücü buradadır: Varoluşsal bilgiye dönüştürerek zulmü bağışlatır.
Reklam
İnsan sonsuzluğu arzu eder, ama ancak taklidine sahip olabilir.
Başkalarının özel yaşamının dile düşürülmesi, bir alışkanlık ve kural olur olmaz, bireyin yaşamasının ya da ölümünün kumarın en büyük kavı olduğu bir çağda buluruz kendimizi.
Herkesin her şeye bu olası katılımı bir başka şeyi çağrıştırabilir: aile. Küçük bir ulus büyük bir aileye benzer ve kendini böyle tanımlamaktan da hoşlanır. (…) Sanatçı, küçük bir ulusun büyük ailesi içinde, birçok biçimde, birçok sicimle sımsıkı bağlanmıştır. Nietzsche Alman karakterini şiddetle hırpaladığı zaman, Stendhal İtalya'yı vatanı olarak yeğlediğini ilan ettiği zaman, hiçbir Alman, hiçbir Fransız bundan alınmaz; bir Yunan ya da bir Çek aynı şeyi söylemeye cesaret etseydi, ailesi onu korkunç bir hain olarak aforoz ederdi.
Dava'nın ilk basımının sonsözünde Brod şu açıklamayı yapıyor: “…1921 yılında, dostuma, bir vasiyetname hazırladığımı ve kendisinden bazı şeyleri yok etmesini (diesses und jenes vernichten), ötekileri yeniden gözden geçirmesini rica ettiğimi söyledim. Bunun üzerine, daha sonra çalışma masasında bulanan mürekkeple yazılmış pusulayı bana gösteren Kafka, bana şöyle dedi: “Benim vasiyetnamem çok basit olacak: senden hepsini yakmanı rica ediyorum.” Ona verdiğim yanıtı hâlâ tam olarak anımsıyorum: “[...] sana önceden haber vereyim ki böyle bir şey yapmayacağım.” Brod, bu anıyı anımsayarak, dostunun vasiyetle ilgili dileğini yerine getirmediğini doğruluyor; “Kafka”, diye sürdürüyor, “tek tek bütün sözcüklerine olan bağnazca hayranlığımı biliyordu”; demek ki Brod'un bunu yerine getirmeyeceğini biliyordu ve “vasiyetname hükümlerinin son ve koşulsuz bir ciddiyeti olsaydı başka bir vasiyetname uygulayıcısı seçebilirdi.”
Reklam
Faşist ya da komünist, eski bir ütopya: toplumsal yaşam ile özel yaşamın tek yaşam olduğu, saklısız, gizlisiz yaşam. Breton'un sevdiği üstgerçekçi düş: İnsanın herkesin gözü önünde yaşadığı camdan ev, perdesiz ev. Ah! saydamlığın güzelliği! Bu hayâlin biricik başarılı uygulaması: Tamamen polis tarafından denetlenen toplum. Bundan Varolmanın
Nietzsche'nin felsefeyi romana yaklaştırması gibi Musil de romanı felsefeye yaklaştırmıştır. Bu yaklaşma Musil'in öteki romancılardan daha az romancı olduğu anlamını içermez. Nasıl, aynı nedenden dolayı, Nietzsche öteki filozoflardan daha az filozof değilse. Musil'in “düşünce roman”ı da benzersiz bir izleksel genişlemeyi gerçekleştirdi; düşünülebilen hiçbir şey artık roman sanatının dışında değildir.
Octavio Paz: “Ne Homeros, ne de Vergilius, mizahı tanıdılar; Ariosto onu sezinlemiş gibidir, ama mizahı biçimlendiren Cervantes’tir. Mizah, modern düşüncenin (aklın) büyük keşfidir,” der.
Bundan yirmi yıl önce Gabriel Garcia Marquez ile yaptığımız bir konuşmayı anımsıyorum. Marquez şöyle demişti: "Başka türlü yazılabileceğini bana gösteren Kafka'dır." Başka türlü yazmak yani: Gerçeğe benzerliğin sınırını aşarak. Ama gerçek dünyadan kaçmak için değil, fakat gerçekliği daha iyi kavramak için.
170 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.