Tarihin kırıp geçirdiği, yakıp yıktığı, mağrur şehirler nasıl kokar bilir misiniz?
Hırvat yazar Milenko Yergoviç 1992-1995 Yugoslavya’nın dağılışı yıllarında, Saraybosna çatışma altındayken savaştan kaçmayı değil, gözlemlemeyi, yıkımı yaşamayı seçmişlerden.
Saraybosna Marlborosu, savaşı değil, arka planda toplar patlarken hayatı, 29 adet kısa öykü hâlinde anlatıyor.
Bu insanlar, bir yanlarıyla kırık ve umutsuz, bir yanlarıyla geleceğe sımsıkı tutunacak kadar umut dolu.
Tıpkı zamanında oturup hasbihal etmek, Saraybosna sokaklarını adımlamak şansını yakalayabildiğim Boşnaklar gibi.
Bir ülkenin tarihini bilmek, insanlarına kardeş olmaya benziyor.
Şehrin ortasından geçen kanalın bir yanında, yine insanları gibi mağrur ama gururlu duran 2 milyon kitabını bir savaş yangınına fedâ eden Viyeçnitsa Kütüphanesi, el değmemiş acılar barındıran Srebrenitsa ve Potogari yerleşkeleri, şehrin sembolü haline gelmiş Başçarşı meydanıyla eser, bana o sokakları tekrar adımlama şansı verdi.
Acıyı acıtmadan kaleme almak bir yetenek zannımca.
Saraybosna onyıllardır yaralarını sarmak çabasıyla çırpınıyor. Bu acıların kalplerinde nefrete değil, umuda dönüştüğü Boşnak çocuklarına ne mutlu!