Sarık ve İstanbulin

Jean - François Solnon

Sarık ve İstanbulin Posts

You can find Sarık ve İstanbulin books, Sarık ve İstanbulin quotes and quotes, Sarık ve İstanbulin authors, Sarık ve İstanbulin reviews and reviews on 1000Kitap.
Islahat Fermanı'ndan sonra Cizye vergisinin yeni adı Bedel-i Askeriye
Hıristiyanlar ve Yahudiler artık Müslümanlardan daha aşağıda uyruklar değildi. O güne dek onların daha aşağı konumda olusuna iŞaret eden cizye vergisi kaldırildı. Vergi veya adalet konusunda elde edilen esitlige, vazifelerin eşitligi de eşlik ediyordu Artık herkes zorunlu askerlik hizmetine tabiydi. Ama gerçekte, Türkler Hiristiyanları silah arkadaşı olarak kabullenmeyi reddettiler. Hiristiyanlar askerlikten muat tutuldu ve bunun yerine "bedel-i askeriye" adı verilen bir vergl ödediler. Osmanlı ordusunda ilk kez 1912'de silah altına çağrılacaklar, ama Türk subayların güvenini pek kazanamayacaklardı.
Sayfa 522Kitabı okudu
Abraham Kamondo ve Kamondo Merdivenleri
Belki de Avusturya-Macaristan tabiiyetinden olan Abraham-Salomon Kamondo, aynı zamanda sultanın Yahudi tebaasındandı Otuz yıl boyunca Istanbulda bankerlik yapan, Tanzimat sadrazamlarının yakın dostu ve danışmanı olan Kamondo, sultan tarafından da birçok nişanla taltif edilmiş, hatta kendisine Pera ile Galata'da bina ve arazi sahibi olma imtiyazı verilmişti. "Doğu'nun Rothschildi" lakabı takılan Kamondo, özellikle Osmanlların Kırim Harbi harcamalarının finansmanı çabalarıyla sivrilmiş, modern bankaların kuruluşuna katılmış ve "Kamondo merdivenleri"nin bugün de kanıtlamaya devam ettiği üzere, Istanbul da şehircilik faaliyetlerinde de bulunmuştu.
Sayfa 518Kitabı okudu
Reklam
İstanbul'un Muhafazakar semtleri
İstanbul'un içinde de yeniliklere direnen adacıklar mevcuttu; buralarda zamanın hiçbir etkisi olmamış gibiydi. Silah pazarı böyle yerlerden biriydi: Théophile Gautier, "Yeni fikirlerin hiçbiri buranın eşiğinden adım atmamış; eski Türk hizbi Hristiyan köpeklere karşı 2.Mehmet zamanındaki kadar derin bir aşağılama duygusu ile buraya çöreklenmiş" diyordu. Anadolu yakasındaki Üsküdar'da geçmişe yönelik aynı bağlılığı sergiliyordu. Seyyahımız "birkaç kürek darbesiyle aşılacak kadar dar olan bu suyolunu Avrupa'ya ait hiçbir fikir geçememiş, reform oraya hiç girmemiş gibi" diye yineliyordu. Geniş sarıklara ve şalvarlara sadık bu Türkler için, Batı'dan gelmiş yeniliklerde her zaman şeytani bir yan vardı. Bunların ülkelerini tehdit ettiğini düşünüyorlardı.
Sayfa 511Kitabı okudu
Osmanlı kadın Sultanları ilk kez dışarı çıkıyor
Hanedanın prensesleri, sultan'ın eşleri, cariyeleri ve hasekiler piyanist olmakla veya Londra yada Paris'te giyilen elbiselerle yetimmiyorlard. 2. Mahmut devrinde sultan'dan eglenmek için dışarı çıkma iznini kopardılar. Gerçi vücut hatları ferace ile gizleniyor, başlar çarşaf, yüzden yaşmak ile örtülüyordu, dışarıda hiçbir zaman yanlız çıkamıyor, onlara eşlik eden harem ağaları kendilerine emanet edilmiş küçük kadın topluluğunu amansız bir hava içinde kolluyor, ellerinde su aygırı derisinden kırbaçlarla meraklıları uzaklaştırmaya hazır bir halde bekliyorlardı. Yine de saray kadınları şehri, sakinlerini ve dükkanları keşfedebildiler. Avrupalı semtlerdeki dükkanlarda alışveriş ediyor ve küçüksu'da tamamen özgür bir şekilde dolaşıyorlardı; Gérard de Nerval'in saptamasına göre, "çünkü onlara saygısızlık etmenin tehlikesi öyle büyüktü ki, kimse buna yeltenemezdi."
Sayfa 509Kitabı okudu
Osmanlı'da düşman kellesi sergileme adedi
Yüzyıllar boyunca Bab-ı hümayun'da korkunç bir süs göze çarpıyordu: içinde imparatorluğun düşmanlarının tahnitlenmiş başlarını teşhir edildiği "ibret nişi." Padişahın paşaları ezelden beri zaferlerinin nişanesi olarak İstanbul'a mağlupların cesetlerinden kesip alınmış kulakların ve kellelerin konduğu torbalar gönderirlerdi. Her komplocu veya asi, gözden düşmüş bir vezir başının günün birinde dehşetten taş kesilmiş bir kalabalığın karşısında ihanetinin veya yetersizliğin kanıtı olarak teşhir edileceğini bilirdi. 19 yüzyılın başına kadar Türkler bu uğursuz adedi sürdürdüler. Arnavutluk bağımsız mücadelesini talihsiz kahramanı Tepedelenli Ali, Yanya sancağının valisi bir paşa olduğu için, başına bu eski konumunun getirdiği saygı ile davranılmıştı. Şubat 1822'de sarayın kapısına değil birinci avlu'daki yüksekçe mermer taşın (Seng-i İbret/ibret taşı) üzerine yerleştirilmiş, üstüne de hakkında suçlamanın yazıldığı bir yafta konulmuştu. Normalde kesik başlar Bab-ı Hümayun'un önünde kazıklara dikilirdi: 1812'de Arabistan'ın vahabi reislerinin veya 1821'de itimat mektubunu sunmak üzere saraya gelen İngiltere sefiri'nin gördüğü isyancı başları buna örnektir. Sefir, mağlupların kesik kulak ve burunlarından oluşan "küçük ot yığınları"nı andıran tepeciklere bakamamış, gözlerini hemen başka yöne çevirmişti.
Sayfa 507Kitabı okudu
Şark'ı ziyaret etmek konusunda gecikmemek lazım, çünkü artık yok oluyo medenileşiyor Flaubert
Reklam
Yabancı subaylara karşı Türk askerlerinin davranışı
Avrupalı eğitimciler devlet ricali tarafından el üstünde tutulmuşlardı ama sıradan halkın onlara karşı tek duygusu aşağılamaydı. Moltke sözlerine şöyle devam ediyordu: "Albaylar bize yol veriyor, subaylar da hoşgörülebilir bir nezaket gösteriyorlardı, ama erler önümüzde hazır ola geçmeyi reddediyor, zaman zaman da kadınlar ve çocuklar küfürler ederek peşimize düşüyorlardı. Asker itaat ediyor ama selam vermiyordu."
Sayfa 489Kitabı okudu
Süvari ıslahatçısı Piemonteli Rüstem (Calosso) Bey
Piemonteli maceracı Calosso ülkesinin karakterine sahipti. Napolyon'un ordusunda subaylık yapmış, bir komployu karıştığı için ülkesinden sürgün edilmiş, iş girişimlerinde talihi yaver gitmemiş, en sonunda Türkiye'ye sığınmıştı. Talihsizlik burada da peşini bırakmamış gibi gözükürken, 1827 yılında bir gün üzerine binen tüm Türk süvarileri sırtından atan bir ata hakim olarak hünerini sergilemişti. Bu başarı onun talihini değiştirdi. Sultan'ın huzuruna çıkarıldı ve onu gözdesi oldu. Onunla karşılaşan Lamartine Calosso'yu övgülere boğuyordu: "Namuslu, becerikli ve ihtiyatlı; herkesin kıskançlığını üzerine çekmesine neden olabilecek tehlikeli bir lütfu Kendi isteğiyle daha mütevazı kılmayı başarıyor." 2.Mahmut ona, Batı'nın modern binicilik kurallarını Osmanlı imparatorluğuna getirme görevini vermişti. Geleneksel ağır eyerlerin ve kısa üzengilerin yerine, küçük eğerleri ve uzun üzengileri geçirdi. Yine Lamartine'in iddiasına göre, Sultan milliyetini veya dinini inkar etmesini istemeden ona çeşitli unvanlar vermişti. Ama Türkçe öğren adamın adı artık Rüstem Bey'di ve öyle el üstünde tutuluyordu ki bir yıl Mekke hac kervanının başında iken alan sultana eşlik etmesine izin verilmişti.
Sayfa 487Kitabı okudu
Prusya imparatoru 2.Wilhelm Osmanlıya yaptığı geziden geri döndüğünde coşku içinde Rusya imparatoru çar 2.Nikola şunu yazdı: "Vicdanımın derinliklerinde, Kudüs'e geldiğimde hiçbir dine mensup olmasaydım kesinlikle Müslüman olurdum" diyordu
Sayfa 479Kitabı okudu
Kont De Chambord'a göre Türkler
Avrupa uygarlığı ile bir şekilde temas kurmuş, dillerimizi konuşan, başkentlerimiz de bulunmuş Bu Türklerin hiçbiri artık bir şeyi inanmıyor; kendi imanlarını yitirmişler ve yerlerine bir şey koymamışlar; bunlar kolay kanacak insanlar değil, güçlü beyinler ama giderek derinlemesine ahlaksızlaşıyor ve yozlaşıyorlar. Ama prens aynı cümlede Batı taklitçiliğinin bir aldatmacadan başka bir şey olmadığını iddia ediyor: "Bu uygarlık sadece yüzeyde, kostümde, eldivenlerde, kıvırcık saçlarda, dilde kalıyor; içleri ise Türk ve yabani kalmaya devam ediyor. Ellerinde geldiği zaman, en az eskiden olduğu kadar kurnaz, sahte, gaddar olabiliyorlar.
Sayfa 475Kitabı okudu
175 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.