çözülüyor cihanın dikişleri
ve yaralar bu kupkuru topraktan
yüzlerce hayat inşa eden
eski adamların nefesleriyle
tazeleniyor bir ırmağın kendini
yeniledikçe temizlenmesi gibi cevval
sırtında şehirlerle yürür bazı atlar
bir savaş varsa evvela atların gözlerinde
bir muhasara ancak atların sırtında taşınır
çünkü toprağın ve bereketin peşinde çatlar
bir at doludizgin koşacaksa
bir ahir zaman bestesidir atın kentten ayrılışı
beden kapılarını terk etmez hiçbir şarklı
bir ırmak nefesini tuttuysa bekliyordur
kesme taşlardan bir mabedin inşası için
bir köprü yapılacaksa
yükselmelidir atların omuzları üstünde
bir şehirde yeniden tütecekse ocaklar
at görür ilkin bunun rüyasını
geçit vermedi duvar
ve kapı ustaları
tenha vakitlerde
dokundu nehirlere
çocuklar bilendi taş tuttu elleri
çocuklar doğdu diri bir yaraydı bedenleri
su camdan bir binek olup sırtına
çocuklar yüklendi akşam güneşinde
geçtiler tanrı korkusuyla
nadasa bırakılmış topraklardan
ve sırrı bilinmez kuyuların
kanla kapanmış sıcak izlerinden
kabristana vardılar
bilmeden niçin ağırdı toprak
elleri bilendi aydın gecede çocukların
büyüdükçe ince uzun parmakları
kendisi oldu kabristanın
"alnımda bir mahzen var kaç kişi sığar
toprağa değdikçe nabzım bir gergin dere
kış gelmesin göğsümdeki yara hürmetine
beklemesin kimse eşiklerde kar ve pekmez için"
ve yüzünü kazıyor ademoğlu indiği her yokuştan
aynada küçük bir sızı bir baş dönmesi
insanlar ve maksatlar bıçak gibi keskin
bir uyku var yüzyıldır ırmakların sesinde:
tuğrası kazınmış çeşmelerden akmayan su
bir oruç bu
toprağın altında kayıp bir gömüdür iftarı
sesi hangi çarşıda satıldı bilmeyen kaç bin insan
yüzünü toparlamak için suya eğildiğinde
su nerede ve kimin bahçesindedir