Hükümetler, ABD'nin kendi ülkelerine yönelik politikasını etkileme gücüne sahip olmadıkları için enerjilerini kendi halklarını baskı altında tutmaya, susturmaya harcıyorlar. Buda toplumda, hınç, öfke, çaresizlik ürünü beddualar üretiyor.
Sarazenler, Halife Ömer'in on yıllık yönetimde, otuz altı bin kent ile kalekenti Ömer'in hükmüne boyun eğdirdiler. dört bin kiliseyi ya da kâfır tapınağını yakıp yıktılar, Muhammed'in dininin gereklerinin yerine getirilmesi için bin dört yüz cami yaptılar. Muhammet Mekke'den hicret ettikten yüz sene sonra, ardıllarının orduları ile hükümranlığı Hindistan'dan Atlas Okyanusuna değin çeşit çeşit uzak ile yayılmıştı
"Totaliter olmayan her toplumda, belirli düşünceler diğer düşüncelerden daha etkili olduğu gibi, belirli kültürel biçimler de diğer biçimlere egemendir." Bu kültürel öncülük biçimine hegemonya denir.
Şarklılar yoldan da kaldırımdan da yürüyemezler (karışık kafalarıyla, zeki Avrupalının hemen kavradığı şeyi, yollarla kaldırımların yürünsün diye yapıldığını anlayamazlar); müzmin yalancıdırlar, "uyuşuk ve şüphecidirler", her durumda Anglo-Sakson ırkının açıklığının, dolaysızlığının, asaletinin karşıtıdırlar.
Avrupalının akıl yürütmeleri sağlamdır; olguları açıklarken belirsizlikten kaçınır, mantık dersi almamış olabilir, ama doğuştan mantıkçıdır; doğası gereği kuşkucudur, bir önermenin doğruluğunu kabul etmezden önce kanıt ister; eğitimli zekâsı bir mekanizmanın parçası gibi işler. Öte yandan Şarklının aklı pitoresk sokaklarına benzer, simetriden yoksundur.
Zamanında Sir Alfred Lyall şöyle demişti bana: "Şarklı zihniyet kesinlikten nefret eder. Hindistan'daki her İngiliz bu ilkeyi her zaman anımsamalıdır." Kolayca doğruluktan caymaya kayabilecek bu kesinlik yoksunluğu Şarklı zihninin ana niteliğidir aslında.