... "Çünkü bir insan kendini ne kadar sınırlandırırsa bir o kadar da sonsuzluğa yakın olur.Bu şekilde dünyadan uzaklaşmış insanlar, kendi özel yapıları içinde dünyanın tuhaf ve sınırlandırılmış halini bir karınca gibi inşa ederler."
İnsan, sabahtan akşama kadar bir şey olmasını bekler ama hiçbir şey olmaz.. bekler... bekler..düşünür..düşünür ta ki şakakları zonklayana dek. Bir şey olmaz.
İnsan yalnız kalır...yalnız...
"Yirmi bir yaşındaki bir köylü çocuğu, bir anda tahtanın üzerindeki birkaç taşı, oradan oraya iterek bir haftada tüm köylünün bir yılda odun keserek ve canını dişine takıp çalışarak kazandığından daha fazla kazanıyorsa bu çocuk, kibir hastalığına nasıl yakalanmaz?"
Sessizliğin siyah okyanusunda, fanusun içindeki dalgıcın , onu dış dünyaya bağlayan ipin koptuğunu ve asla yukarıya çekilemeyeceğini bilerek yaşadığı sessizlik gibi.
Düşünceler her ne kadar soyut olsalar da somut bir dayanağa ihtiyaç duyuyorlar, bu dayanak olmadığından, kendi ekseninde anlamsızca daireler çiziyorlar, onlar da bu boşluğa katlanamıyorlar.
İnsan sabahtan akşama kadar bir şey olmasını bekler ve hiçbir şey olmaz. Bekleyip durur insan. Hiçbir şey olmaz. İnsan bekler, bekler, bekler, şakakları zonklayana dek düşünür, düşünür, düşünür. Hiçbir şey olmaz. İnsan yalnız kalır. Yalnız. Yalnız.
Çaresizlik ;
"Sessizliğin siyah okyanusunda, fanusun içindeki dalgıcın, onu dış dünyaya bağlayan ipin koptuğunu ve asla yukarıya çekilemeyeceğini bilerek yaşadığı sessizlik gibi."
Eski zamanlarda bir araştırmacı böylesi satranç ustalarının beyinlerini nörolojik bir tutku ile kesip inceler, bu satranç dehalarının beyinlerinin gri kütle kıvrımlarında diğer beyinlere göre özel bir satranç kası var mı diye araştırırdı.