Savaşın ve Şiddetin Sosyolojisi

Sinisa Malesevic

Newest Savaşın ve Şiddetin Sosyolojisi Quotes

You can find Newest Savaşın ve Şiddetin Sosyolojisi quotes, newest Savaşın ve Şiddetin Sosyolojisi book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Döngüsel tarihi bakış açısına göre grup mücadelesi sosyal değişmenin temelidir: Bir grup diğerini zapt ettiğinden toplumsal yaşam doğası itibariyle şiddet içerir.
Bizi hem şefkatli özgeciler hem de coşkulu katiller yapan toplumsallığımızdır, bireyselliğimiz değil.
Reklam
Başka bir diyişle ne şiddet ne de toplumsal hiyerarşiler modernitede yok olmaz: sadece dönüşürler ve daha çok meşruiyet isterler. Daha da önemlisi yaygın algının aksine modernite şiddet ve tabakalaşma arasındaki göbek bağını kesmeyi başaramamıştır. Tıpkı kendisinden önce gelenler gibi bu çağda da toplumsal eşitsizlik baskıcı örtüsünü korumaya devam eder. Fark modern dönemde ideolojinin hem şiddeti hem de tabakalaşmayı yatıştırıp dışsallaştırmaya yardımcı olduğu ve dolayisiyla onları daha az görünür kıldıği yapisal gelişmeden kaynaklanir
İdeolojik meşrulaştırma genelde topluma doğrudan tehdit olmadığında bile geniş bir alanda yankı yapar. Örneğin sayısız sivilin ölümüyle sonuçlanan 1991 Körfez Savaşında Bağdat'ın bombalanması birçok anaakım Amerikan gazetesinde meşru kılınmıştır. Washington Post'un retoriği bu durumu çok iyi özetliyor: “Bir savaş başladığı zaman, bununla öyle bir soğukkanlılıkla yüzleşmek gerekir ki... Şimdiye kadar rasyonel bir şekilde askeri hedefler olduğuna inandığımız hedeflere titiz bir şekilde saldırdık, Bağdat'ın bombalanması üzüntü vericidir, pişmanlık değil” (Sifry ve Cerf 1991: 333). Ancak genelde dışsal zalimliği meşrulaştırmayı izleyen düşmanın insandışılaştırılması psikolojik bir fenomen değildir. İşin içinde sosyolojik bir uslamlama da vardır. Bu söylemlerde kritik olan şiddet ve toplumsal hiyerarşiler arasındaki bağdır.
Modernite açık ve kamusal şekilde görünür eşitsizlik ve şiddet ifadelerinden büyük oranda vazgeçmiş olsa da bu çağ ayrıca hem şiddetin hem de eşitsizliklerin daha önce görülmemiş düzeyde çoğaldığı bir çağdır. Modernite yalnızca toptan savaşların, soykırımların ve şiddetli devrimlerin yaşandığı değil, dünya çapında bireyler ve gruplar arasındaki ekonomik ve toplumsal ihtilafların emsalsiz düzeydeki bir artışının da yaşandığı tarihi bir dönemdir. Örneğin günümüz küresel servet dağılımı dünyanın en zengin nüfusunun yüzde İlinin bütün küresel malvarlığının yüzde 40'ına ve diğer yüzde 9'un da kalanın yüzde 45'ine sahip olduğu keskin bir kutuplaşmayı gösteriyor. Öbür yanda ise dünya nüfusunun yüzde 505inden fazlası küresel servetin yüzde 1'ine sahiptir (Davies ve calışma arkadaşları 2006: 26). Ekonomik eşitsizliklerdeki bu tutarsızlığı daha iyi anlamak için dünyanın en zengin üç kişisinin dunyanın en fakir 48 ülkesinin bütün yerli ürünlerinin toplamindan daha değerli bir malvarliği olduğunu düsünün.(Gafar,2003:85)
Modern bürokrasi devasa insan gruplarını boyun eğdirmeyi başarmada iyi olmasının yanında sorumluluğun kurumsal olarak bölümlendirilmesi genel ahlaki evreni çözündürüp toplumsal faili görünmez kılarak mikro düzeyde grup için dayanışma bağlarını kırmakta daha da iyidir. Bireyin ahlaki sorumluluk duygusunun bürokratik çalışmayla ve kurallara tamı tamına uymayla saf dışı bırakıldığı “Eichmann sendromu”bu anlamda yalnızca gelişmiş toplumsal örgütlenmenin modem çağında gerçekten mümkündür. Yönetim aygıtının araçsal rasyonalitesi bu yolla ahlakı kurumsal verimliliğe dönüştürür. Benzer şekilde askeri bürokratik makine modern bir fabrikadaki verimlilik ve üretkenlik ilkelerini uygulayıp buna uygun şekilde değerlendirir. Caputo (1977: 160) bunu Vietnam Savaşı bağlamında oldukça iyi açıklar: “Vietnamdaki birimin performansının boyutları kat ettiği mesafe veya kazandığı zafer sayısı değil, öldürdüğü düşman askeri (ceset sayısı) adedi ve bu sayı ile kendi ölen asker sayısı arasındaki orandır (ölüm oranı)”.
Reklam
46 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.