Kral ve adamları asla baskı yapmayacaklarına, mevkilerini kullanarak diğerlerine insanlık dışı muamelelerde bulunmayacaklarına kanları üzerine yemin etmişlerdi. Köleliğin ne olduğunu atalarından biliyorlardı ve Şavi artık bütün Sahra'da bir çocuğun krala nerede hata yaptığını serbestçe söyleyebildiği tek yer olmaktan kıvanç duyuyordu. Üstelik çocuk, bu yüzden asla cezalandırılmayacağını, hatta tavsiyesine kulak verileceğini ve belki de krallığın işleyişine bir katkıda bulunacağını bilerek başlıyordu söze.
Yazar Afrika'nın en tanınmış kadın yazarlarından birisiymiş. Bende hiç duymamıştım bu kitap sayesinde öğrendim. 'Şavi' adlı kurguladığı Büyük Sahra'nın kenarındaki göllerin kıyısında hayali bir ülkede geçiyor olaylar.
Kendi yağında kavrulan, paranın geçmediği, teknolojiden uzak ve birbirlerine daima yardım eden medeniyetten ırak insanların yaşadığı yere, Planör'ü arıza yapıp o bölgeye düşen 3-5 İngiliz bilim adamı o mutlu ülkede yaşayan insanların mutluluklarını haram eder. Bunu nasıl başarmışlardır? O insanları nasıl iğfal etmişlerdir? Kitap bu akıcı serüveniyle sizleride büyük merakla içine çekecektir. Özellikle İngiliz sömürü düzeninin girdiği ülkelerde nasıl kan, gözyaşı ve ıstırapla yoğrulmuş, adil olmayan çarkın ağırlığını yüreğinizde hissedeceksiniz. Çıkarılacak çok dersler var. Yazarın hayatının büyük bölümünün Londra'da İngiltere'de geçmesine rağmen İngiliz sömürü düzenini kurguladığı eserle insanların ders almaları için kalemini iyi kullanmış diyebilirim.
Kitap ilk olarak New York'ta, 1985 yılında Amerika'da yayınlanmış. Türkiye'de ise 2009 yılında Varlık Yayınlarından Elif ERSAVCI'nın çevirisiyle çıkarılmış. Bence diğer eserlerininde çevirisi yapılarak kitapseverlerle buluşmalı. Kitap araştırırken önünüze gelirse değişik anlatımıyla, anlamlı hikayesiyle okuyun derim.
"Kaçmak zorunda değiliz. Eskisi gibi yaşayabilir, kuraklıklarla uğraşıp toprağımızı ekip biçebiliriz. Çöl maceramız, Ogene taşları bir rüyaydı, şeytana uyduk."
"Sen iş yapan bütün erkekleri alıp götürdün, kalanların çoğu da utançtan öldü. Bir şey yetiştirmek için çok geçti. Erkekler sinekler gibi öldü, kadınlar da ellerinden geldiğince hayatta kalmaya çalıştılar.”